27 Mart Kktc İçin Acı ve Buruk Bir Gün

Yıllar önce bir yangın ile kül olan Devlet Tiyatrolarının salonu 20 yılı aşkın bir süre olduğu halde hala yapılamadı. Hala Devlet tiyatroları sağlıklı olarak seyircisi ile kavuşturulamamıştır. Devlet Tiyatroları, 20 yıldan fazla sürede göçmen kuşları gibi oradan oraya sürüklenmiştir. Oyuncular, nerede bir salon bulmuşlarsa orada oyun sergilemişlerdir.

yazı resimYZ

Bu gün 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü.
Dünya Tiyatrolar Günü, Dünyada ilk kez 1961 yılında, Uluslararası Tiyatrolar Birliği tarafından kutlanmaya başlandı.
Dünya Tiyatrolar Gününde bir bildiri okunur. Bu bildiri basında da yayınlanarak herkese duyurulur. Genelde tiyatronun durumu, faydaları, yaşanan sorunlar, toplumun içinde bulunduğu zor şartlar konu edinir; ve insanların barış ve huzur içinde yaşamaları dileklerinde bulunulur.
İlk bildirge 1962de Fransız Jean Cocteau tarafından yazılmıştır. Türkiyede ise ilk bildiri, Muhsin Ertuğrul tarafından hazırlanmıştır.
Dünya Tiyatroları Günü düşüncesi, Arvi Kİvimaa tarafından önce Finlandiya sonra Avusturyada yapılan 9. ITI Konferansında ortaya atıldı. Bu fikir İskandinav ülkelerinden gelen desteğin de etkisiyle uygulanmaya başlandı. Dünya Tiyatrolar Günü kabul edildikten sonra, her yıl Pariste 1962 tarihli Uluslar Tiyatrosunun (Theatre of Nations) da açılış günü olan 27 Mart günü, ITInin dünya çapındaki merkezlerinde çeşitli etkinliklerle kutlanmaya başlandı.
Tiyatro, hayat olaylarını sahnede canlandırma sanatıdır. İnsanı, insana, insan ile anlatan bir sanattır.
Bir tiyatro oyunu, insana ,insanı anlatır. Bu nedenle insan, tiyatroda kendini bulur. Eğitici ve öğretici bir sanat dalıdır. Vatan Şairimiz Namık Kemalin dediği gibi En faideli bir sanattır.
Tiyatronun en büyük özelliklerinden biri de insanı bir araya getirmesidir. Seyircisi ile bütünleşen oyuncular, bütün deneyimlerini ve sanat güçlerini ortaya koyarlar. Böylece insanlar arasında bir iletişim başlar. Sanatın gücüyle barış ve huzur ön plana çıkar.
Tiyatro artık insanın olmazsa olmazıdır. Bu nedenle de tüm Dünyada en başta gelen sanat olayı olmuştur. Tiyatroya Dünyanın her yerinde önem verilmiştir.
Tiyatroda en önemli unsur seyircidir. Tiyatro, her yerde yapılır. Salonda veya sokakta; evde veya sinemada; salonda veya açık havada. Aklınıza gelen her yerde tiyatro yapılır. Ama seyircisiz tiyatro olmaz.
Seyircisi olmayan bir tiyatronun hiçbir yararı yoktur. Amacı da yoktur. Oyuncular, oyun gücünü seyircisiz ortaya koyamaz. Gerçek bir tiyatro için seyirci şarttır.
KKTCde de tiyatro, sevilen ve ilgi gösterilen bir sanattır. Bu iş için devlet de bir şeyler yapmaktadır. Ama yeterli midir? Hayır.
Yıllar önce bu ülkede Devlet Tiyatroları kurulmuş. Ama nedense hep siyasi oyunların kurbanı olmuş.
Yıllar önce bir yangın ile kül olan Devlet Tiyatrolarının salonu 20 yılı aşkın bir süre olduğu halde hala yapılamadı. Hala Devlet tiyatroları sağlıklı olarak seyircisi ile kavuşturulamamıştır. Devlet Tiyatroları, 20 yıldan fazla sürede göçmen kuşları gibi oradan oraya sürüklenmiştir. Oyuncular, nerede bir salon bulmuşlarsa orada oyun sergilemişlerdir.
Salon olmadığı için provalar da sağlıklı olarak yapılamamıştır. Ya köhne bir odada, ya bir oyuncunun evinde; ya da sokakta çalışmalara devam edilmiştir. Hatta geçmiş yıllarda bu nedenle oyuncuların polislik olduğu dahi bilinmektedir. Sanatçılar da tüm bu olumsuz şartlara göğüs gererek her şeye rağmen oyun çıkartmaya devam etmişlerdir.
Bir devlet için, devlet adına bir salon yapmak bu kadar zor mudur? Olmaması gerekir.
Her seçim döneminde bütün siyasi partiler Devlet Tiyatroları Salonu Projesini müjdeliyor ama her nedense 20 yıldır duyurulan bu projeler hayata geçirilmiyor. Koltuğa oturan ilgili her bakan, iddialı bir şekilde geliyor ve Salonu ancak ben yaparım. Ben yapamazsam kimse yapamaz diyor. Netice yine tam bir fiyasko. Çünkü o bakanın salonu yapmaya ömrü yetmiyor.
Kültür bakanları maalesef yılını dahi doldurmadan ya görevden alınıyor; ya da değiştiriliyor. Bu da hem kültürümüz bakımından, hem sanatımız açısından olumsuzluğa yol açıyor. Düşünülen veya hazırlanan projeler hep yarıda kalıyor. Ve bu gibi nedenlerle salon bir türlü yapılamıyor.
Bundan da öte Tiyatro sanatının Devlet Politikası haline getirilmesi gerekiyor. Bunu politika haline getirmeyen siyasiler, ağızlarıyla kuş tutsalar yine bir şey yapamazlar. Olan sanata, sanatçılara, tiyatroya ve tiyatroculara olur. Tiyatroseverler, tiyatrodan mahrum kalır.
Devlet Tiyatrolarının sorunu oldukça fazla. Bunun başında imkânsızlık, elemansızlık ve ilgisizlik geliyor. Devlet yetkilileri bu iş için yeterli derecede bütçe ayırmıyor. Tiyatroya yeterli sayıda eleman almıyor. Sorunlarına el atmıyor. Devlet Tiyatroları yıllarca öksüz bir çocuk gibi varlığını sürdürmeye çalışıyor.
Adı Devlet Tiyatroları. Dikkat ederseniz çoğul olarak kullanılıyor. Bu da şu demektir: Devlet Tiyatrolarının her şehirde bir şubesi, bir kolu olacaktır. Sadece Lefkoşada değil, Mağusada, Girnede, Güzelyurtta, İskelede, Lefkede şubeleri olması lazım. Ve bu şubelerin ortaya çıkardıkları oyunların dönüşümlü olarak tüm adaya sergilediklerini düşünün. Kıbrıs Türkü her yıl, en az 20 oyun izleyerek tiyatroya doyacaktır.
Öyle değil işte. Bırakın şubelerin olmasını, bir tek Lefkoşada bulunan Tiyatroya dahi sahip çıkamıyor devlet. Kendi evladı olmasına rağmen onu öksüz bırakıyor. Yardımsız, ilgisiz ve çaresiz bırakıyor.
Yazık. Hem de çok yazık.
KKTCde de sağlıklı bir sanatın yapılabilmesi için, tiyatroya gereken önemin verilebilmesi için, gerek bütçe ve gerekse ilginin artırılması için, sağlıklı ve tüm birimleriyle eksiksiz çalışan bir devlet tiyatrolarının hayata geçirilmesi için, siyasilerin çaba göstermesi ve bunu devlet politikası haline getirmesi dileklerimle, tüm tiyatrocuların 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününü kutluyorum.
Daha nice mutlu ve güzel günlere diyorum

Başa Dön