Ağabey, Kardeş Olduk

Ülkede bir seçim öncesi yaşanan öykü. Toplumda buna benzerleri çok sık rastlanıyor. Saygılar.

yazı resim

Ağabey Kardeş Olduk

Seçim propagandası yapmak için o ile gelen Hüdai Bey, ilin sorunlarını Belediye Başkanından dinledikten sonra, başkandan ilçeleri, köyleri tanıyan bir kimseyi yanına verilmesi ricasında bulunur. Başkanın odasında çaylar içilirken, Milletvekili aday adayı Hüdai Bey’in işine yarayacak adam getirilir.

Ali Rıza İlin acar delikanlılarından biridir. İlçeleri, köyleri de iyi tanır, tam tamına Hüdai Bey’in aradığı adamdır. Ali Rıza’nın hazırlanmasını bekleyerek, az sonra yola çıkılır.

Hüdai Bey ilçelerde, köylerde seçim konuşması yaparak, kendini tanıtan basılmış broşürleri dağıtarak, Ankara’ya döner.

Aradan günler geçer, seçim yapılır, Hüdai Bey’in partisi seçimi kazandığı gibi, Hüdai Bey kurulan hükümette yer alır. Ali Rıza’da ki sevinçi sormayın. Artık iyi bir iş de bularak, Ankara’ya yerleşecekti.

Ali Rıza seçimin üstünden birkaç haftanın geçmesini bekleyerek, Ankara’da yeğeninin çalıştığı matbaaya gelir. Çaylar içilirken, Ankara’da gireceği, çalışacağı işten bahseder.

“Hayrola, dayın mı var?” diye soranlara:
“Ne dayısı ağabeyim var, ağabeyim var!” diyor, ekliyordu:
“Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı ağabeyim” yüzüne merakla bakıp:
“Kim” diye sorulduğunda:

“Hüdai Oral” olduğunu söylüyor ve anlatıyordu:

Seçimde ilçeleri köy köy dolaşarak, beraber seçim propagandasını yaptık.Bazen pınar başında, bazen de bir ağaç gölgesinde pek çok kez yemek yedik. Bir yemek sırasında:

“Hüdai Ağabey! Seçilirsen bana bir iş bulur musun?” diye sorduğumda,

“İşin lafı mı olur Ali Rıza? Seninle biz ağabey kardeş olduk....” demişti.

Ali Rıza bu sözü hiç unutmayarak, ‘Hüdai Oral’ın Bakan olduğunu duyunca, soluğu Ankara’da almıştı. Matbaada kendisine bir çekidüzen vererek, kendinden emin, neşeyle Meclis’in yolunu tutmuştu.

Ali Rıza akşamüstü geldiğinde, sabahki neşesi yüzünde yoktu. Soranlara ‘Hüdai Oral’a ulaşamadığını, yakını olduğunu söylediğinde de, buraya neden geliyorsun evinde görüşürsün dendiğini anlatıyordu.

Ali Rıza bir gün önceki olumsuzlukları, araya giren görevlilere yükleyerek, Ertesi günü tekrar gelmişti. Gene umutla matbaadan ayrılarak, meclisin yolunu tutmuştu. Geldiğinde Ali Rıza, kendi deyimiyle ağabeyi Hüdai Bey’e ulaşamamıştı. Bu kez toplantısı olduğunu, hiçbir kimseyi kabul edemeyeceğini söylemişler.

Ali Rıza ‘kabul edemeyeceği’ sözüne takılmış, bunu Hüdai Bey’in kendi mi söylemiş, arada bulunan görevli mi söylüyordu. Yeğeni Salih ve çevresindekiler :
“Politikacılara güven olmaz” deseler de Ali Rıza bir türlü kabullenemiyordu.

Ali Rıza üçüncü gün tekrar meclisin yolunu tutmuştu. Yeğeni ve matbaada bulunanlar merakla bekliyorlardı. Nihayet Ali Rıza göründü. Üç gündür görüp tanıdığımız Ali Rıza değişmiş, onun yerine gazaba gelen biri olmuştu.

‘ Meclis’te bulunan çalışma odasına girdiğinde ağabeyim dediği ‘Hüdai Oral’, Ali Rıza’yı ilk anda tanıyamamış,
.
Ali Rıza’da:

“Tanımadınız mı beni?” diyerek, hatırlatmış kendini. Bakan çay istetmiş, çaylarını içmişler, konuşmuşlar. Sıra asıl konuya gelmiş. Bakan kartvizitinin arkasına yazarak, gideceği yeri söylemiş Ali Rıza’yı uğurlamış. Ali Rıza’ya iş için Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ne yazdığı kartvizitinin sonuna ‘gereğinin yapılması’ sözcükleri vardı. Ali Rıza bunu şöyle yorumluyordu:

“Kadronuz varsa iş verin, yoksa savın gitsin…”

Aslında Ali Rıza, iş bulma şeklini ve teklif edilen işi beğenmemişti. O daha farklı bir ilgi ve daha farklı iş bekliyordu. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, kadrolarında bahçıvanlık işi olduğunu, ancak bahçıvanlık işi verebileceklerini bildirmişler.

Ali Rıza şöyle söylüyordu :

“Bahçıvanlık yapsaydım babamın ekmeğini yerdim.”

Başa Dön