Anakonda kırk doğurdu yarı mahrem gölgelikte
Bir yavru yırttı önce kanlı zarı, ince deriyi
Kokladı havayı, duydu şırıltısını suyun
İtti gövdesini ileri
Kırk doğurdu Anakonda biçare gölgelikte
Yarısı ölü cenin artığı kabuk, yarısı dipdiri
Kokladı havayı duydu açlığını gebeliğin
Açtı ağzını ileri
Beslendi ölü yavrularından
Giderip açlığını yedi öbür yarısını
Ağzında kaygan bir tat ve acı kaldı
Yutarken son cenin pıhtısını
Güçlü yavrular kokladılar havayı, duydular suyu
Süründüler kendilerini itip ileri
Parçalandı Anakonda’nın mahrem gölgeliği
Elbet doğurdular sağ kalabilenler
Yemek üzere talihsiz ve ölgün ceninlerini
Güç kazandılar yarı soğukken
Kokladılar havayı duydular suyun sesini
İtip gövdelerini ileri, boşluğa süründüler
Kırk doğurdu Havva yarı mahrem gölgelikte
Her yavru yırttı önce kanlı zarı, ince deriyi
Kokladı havayı, duydu şırıltısını suyun
İtti Havva yavrusunu bilinmeze
Süründü Anakonda’lar, ölü yavrularını yiyip
Sürünüşleri açlıktan sayıldı, doğanın bahşettiği
Süründü insan, yavrularını ölüme itekleyip
Sürünüşleri yürüyüşten sayıldı, doğaya bahşettiği
Başka bir hesaba çekildi Âdem çocukları, doğanın bilmediği
Kıldan köprü kuruldu, Anakonda’nın geçmediği
Irmağın öbür yakasına kuruldu nedense cehennem
Anakonda’ya bahşedildi sorgusuz sualsiz bir mahrem
Âdem ve Havva, doğaya bahşettikleri cinayete ceza çekerken
Alışmışlardı bir kere, yavrularını ölüme itmeye
Şarapneller yağdırıp başlarına, binlerce suç ve cezayla
Kültürel bir açlık ve cehennemler kuran bir hırsla
Hep birlikte ağladılar sonra,
Ölüme çiğnetip yuttukları yavrularına
Kefenlerken beyaz zar ve ince örtüyle, biçare bir gölgelikte
Çiğ yumurta ve yavru tadı acıydı
Ve yememiş olsaydı doğurduğu yavrularını o çaresiz yılan
Taklit etmeseydi gördüğünü insan
Belki de Azrail çaresiz kalır
Başka bir görev talep ederdi Tanrı’dan
Döndü tiksintiyle başları
Tükürdüler yere bulandıkça mideleri
Düşündüler yeniden, Anakonda insan değildi
Âdem çocukları, Havva yavruları
Kıl köprü, öte yaka, bu cehennem yuvası
Yediler, bir kez daha yemek üzere; en insan yanlarını
Anakonda kırk doğuruyordu yarı mahrem gölgelikte
Şu anakondalar, ne biçare ne acayip şeylerdi öyle?
Rıfat Gürsoy