“O yıldızı, evet o yıldızı çok sevdim; beni oraya gömün!” Bunu da dedikten sonra hiç konuşmadı. Birkaç gün sonra öldüğünde daha otuz beşine varmamıştı.
Onu sırtından itip düşürdüklerinde üzüldüğünden daha çok üzüldüğü sadece bir gün olmuştu: annesi ve babası ona cüceliğini umursamadan bağırmışlardı; sanki normal biriymiş gibi... Her şey normalmiş gibi!
Çok salaktı; dengesizdi ve sinir bozucuydu. Çoğu insan ona garip ve çirkin olduğu için iyi davranıyordu ancak o bundan rahatsız olmuyordu. Cüceliğinin ve çirkinliğinin ardına saklanan çirkin cüce, daha büyük bir şeyin ardına saklanmalıydı: cüceliğinin ve çirkinliğinin ardında cücelik ve çirkinlik vardı. Her yanıyla çirkin bir cüceydi.
Utanmadan sıkılmadan yıldızlardan söz edebilen bir çirkin cüce!
Masallardan nefret ediyordu; tek bir masaldan dolayı...
Onu, çok daha çirkin bir cüce öldürseydi daha mı iyi olurdu? Ama onu kendi cüceliği öldürdü...
Herhangi bir sahilde, tüm yıldızların altında, dalga seslerinin eşliğinde kanyak ve sigara içmeyi hayal ettiğim o gece; kendimi o aptal cüce gibi hissediyordum... Odamda sinirli sinirli somurtmuş; yan odadakilere hırslanırken...