Asansör

yazı resim

zamanı dilimleyip, hazırda dilimlenmiş ruhuma serpeliyorum
her parçaya; bir parça şizofren yalnızlık
bir parçaya; panik-atak alışkanlık
paramparça manik-depresif kırılganlık…

bana ait olmayan gözlere mi dokunuyorum ?
iki farklı hüznün çarpışmasından doğmuş olacağı düşünülen
tuzlu su kıvamında mı bu ıslaklık ?
ben mi ağlıyorum arka yüzü siyaha boyalı camlarda ?
bu gece ürkütüyor karanlık.. çocukların ruhsal ve ahlaki gelişimine engel teşkil ettiği gerekçesiyle..

çünkü içerde gözyaşı ve kahkaha sevişmekte
çünkü içerde nur topu gibi bir çelişki üremekte..

okuduğun bir romandan kaçıp geleceğim sana
katilin olacağım ya da sevgilin
iki ihtimal içinde bağışla beni
başka bir tercih bırakamadığım içinse üzgünüm
duymak istediğin sesleri takip et..
eğer takip edilmiyorsam, bunun içinde üzgünüm..

ben üzgün ve aç bir coğrafyayım..
coğrafyamda iklimler geçirmeni isterdim..
kış yok hep sonbahar..
adı bile güzel..
mantığı bile sevilesi..
bahar ve son.. ve coğrafya..
gömülelim beraber toprağımıza..

ağlama sevgilim..
çünkü;
eğer sen ağlarsan;
toprak aşırı sulanır..
yarına ekebileceğimiz “her şey düzelecek tarlası” daha parselleşmeden
daha üzerine işçilik yapılmadan
ve daha ellerimiz toprakla uğraşırken yaralanmadan nadasa bırakamayız..
nadasın erdemi; huzura inancın kattığı bir bekleyiştir..
bekleyişler güzeldir,
güzel güzel bekleyelim…
olur mu sevgilim?

bak bir kelebek daha kozasından çıktı..
bak tek renk nasıl da değişti,
varlığı bile değişti..
sen soykırımı sevmezsin,
gerektiği kadar kelebek öldür sevgilim..

a-politik bir aşk düşle
herhangi bir fabrika sahibi olsan
düzenlenen bir yanılış grevinde,
kendine bile kalleş dersin..
işçini seversin..
sen gereğinden fazla tüzelsin..
makul maaş veren bir işverensin..
greve gerek yok, yanılmayı da kabullenirsin..

gerektiği kadar ağla sevgilim..
-ki ekip biçelim düşlerimizi..
sürebileceğimiz mantık tarlamız,
yiyip, içebileceğimiz inancımız olsun..
giyinmeyi boşveririz, vakit kaybı..
çıplağız biz..
cüretkâr utanışın yansımasıyız..

şimdilik deniz yok pastoral fikirlerde..
istediğin zaman deniz yaparız..
ona bakar, onu severiz..
biz denizin içine girmeliyiz..
ama asla yüzeysel değil, profesyonel yüzmeliyiz..
ben sana yüzmeyi de öğretirim..
sen de bana üşümemeyi..

ahlak dediğin paslanmış bir kelepçe,
özgürlüğün mavi bileklerine vurulu..

yenilik dediğin devrim değil mi ?
devirelim mi baskı altındaki bozulan pilsizliği..
el ele verip devrim yapalım mı sevgilim?

köpürelim!!
sökülelim tutukluktan!!
tutuklu gözlerini çıkar, tutkulu lenslerini tak..
bakışlarınla resmini çizelim pastel dünyanın..
hadi fırlayıp yetişelim başımıza geleceklere..

hala susuyor musun sevgilim?

yara : yaramaz çocukların künyesine kazınmış iz

biliyorum..
kıpırdamıyor perdeler
rüzgar getirmedi hala yağmuru..
kıpırdamıyor dudakların..

sal beni gecenin korku dolu gözlerine
anla
bir kaos biriktiriyorum olası buluşmamız adına
şimdiden
adımıza ayinler düzenleniyor çocuk bahçelerinde

susam sokağını izler miydin sevgilim?
ben hep sokaklarda simit paylaşır, susam yerdim..
bilebilmeni isterdim seni hüznünle içime çekerken ağzımdaki susamı sevdiğimi..
susam yedikten sonra seni içtiğimi bilmeni..
ve tadabilmeni isterdim..susamadan..

görebilmeni isterdim bir çocuğu güldürdüğünü..
sanırım teknik olarak mümkün değil..
çünkü; ya çocuk uzakta duruyor..
ya da sen çocuğu göremiyorsun..

belki sen uzağı göremiyorsun..
neydi o rahatsızlığın ismi? aman boşver..
söylüyorum işte..görme duy sadece..
…gözlerin olabilmeyi isterdim…

hızlı nefesler yüreğimin devrik hükümdarlığından
dehşetli geceler, özlem ve tutkunun birleşiminden..
bu gece sevişmenin kokusu yayılıyorsa;
iğrenç tarihin tarihi kaşınışın tarifinden..

sevmek mekanik değildir ki tekniğini bulalım..
görünen köy çoktan talan edildi
yeniden ev yapalım mı sevgilim ?
2 oda 1 salon
bahçesi de olsun ama..
müstakil bir yapı inşa edelim..

saman kağıta en çok yakışan
dünyanın en zor sorusu bu hangisidir?
“ okuduğumuzu anladık mı “
“ şair burada ne demek istemiş “
unuttuysan başa dönebilirsin..

sana ne kadar çok sevgilim dedim..
farkında mısın sevgilim?

söylemeye çalıştığım şey yüreğimin moleküler yapısı hakkında
yani öyle ki; odacıklara ayrılmış
her odaya bir geç
her geçene bir –miş eki..
her –miş ekine bir aşk
her aşka bir parça acı..
ve bir kilit;
içinde az acılı, bol baharatlı aşkın olduğu odanın kapısına..

kapılardan birini aralamaya çalışıyorum
zamanlar geçmiş üstünden..
insanoğlu özlüyor mu geçmişini ?

vuruluyor yüzüme kapılar..
kapılar hala kapalı mı sevgilim ?

oysa kapalı bir kapının üzerine kapı kapanmaz..
- ki iki kapı üst üste durmaz sevgilim…

düşleyebiliyor musun sevgilim?
düşünmek ve düşlemek düş kökünden geliyor..
düşmeyelim sevgilim..

uçurumun tanımını yap bana..
gözlerine düşmek isterdim..
yere çakılıp kendi ağırlığımca kucağında doğmak..
doğduğum yeri sevmek..seni sevmek..

düşer miyiz?
teknik olarak mümkün değil..
düşüncelerimiz düşer..
düşlerimiz düşmez!!

çünkü düşünürken de, düşleriz..
biz düşerken de seni seviyorum deriz..
biz konuşan sevgilileriz..
konuştukça anlaşan, anlaştıkça sevişen..

susmasını da biliriz..sevişmesini de..
sahteliği sevmeyiz,
çünkü kırılganız..
biz çiçeğin çocuklarıyız..

barış ve özgürlüğe ihtiyaç duyar, aşk yaşarız..
aşk yapar gibi yapmayız..
diğer kavramlar sadece bizim üzerimize kurulan devrik cümlelerdir..
ama biz devrik cümleleri de severiz..
mekan, zaman gereksiz..

biz ne olmayı istiyorsak;
bir bildiğimiz olduğu için hissederiz..

biz aslında istediğimiz için kendimizi seçeriz..
çünkü biz aşkı adil yönetiriz..

Başa Dön