ßir kadın tanıyordum hem bakire hem de duldu
Henüz on sekizindeydi kader kalemini kırdığında
ßir tek toprakların tohum taşıdığını sanırdı
Dişiliğinin farkına varamadan daha
Vermişlerdi kucağına en siyah saçlı oyuncağını
Oysa daha oynanacak evcilikleri masalları hikayeleri vardı
Masmavi nazarlıklar asılı kalacaktı taze süt kanallarına
Her sabah cıvıl cıvıl kuş sesleriyle uyanacaktı
ßir de sabaha sıkılmış taptaze umutlarıyla
Deniz dalgası saçları ne doğaldı mahlassız şiirler gibi
Gecenin kimsesizliğinde dağılan iğde kokulu gülüşleri
Çeyizine ne denli keder gam yüklenmişti nereden bilirdi?
Saçlarına yıldızların lüle lüle üşüştüğü bu zamanlarda
Üşümüş cümlelerin sonunda donuyordu
Vaktinde mutluluktan zil çalan etekleri
Gemleyemediği arzularına intikam davullarıyla vuruyordu
Aşka bakire...mutluluğa duldu
Bir kadın tanıyordum hem bakire hem de duldu
Sevmelerinin sevişmelerinin yarım kaldığı
O taşlı çakıllı tozlu toprağı yatağıydı
Selamlaştığı her sevdası şamardı geç kalınmışlığına
Kesip kırptığı anılarını bir uçurtmanın kuyruğuna takmıştı
Onu da çetin bir rüzgar yemyeşil bir ağacın dallarına fırlatmıştı
Tiftiklenmiş acılarına direndiğini hangi Cehennem duyduysa
Kendisinden istifa etmiş kimliğini hangi Cennet bulduysa
Tek hücreli hayatının hükümsüz izdüşümlerine yuvarlanıyordu
Güneşi yavaş yavaş batıyordu
Her gece katran telli kirpikleri dünyayı tuzuyla alkışlıyordu
Kaç kere sıfırlamak istedi kaç kere kabaran kabahatlerini!
Fakat bir portre kadar yalnızdı yaldızlı sofralarda bir kuru adı kaldı
Kapaksız yaşanmışlıklarının soğuk taş önsözünde mutlaka yazılmalıydı
Aşka bakire mutluluğa duldu...
] ]