Ayın Gölgesi Birinci Bölüm 1.

Bir diktatör halkını özgür kılabilir mi? Bir kadın kalbine yenik düşer mi? Bir bilge iktidara göz diker mi? Bir ruh acılardan, baskılardan nasıl kurtulur ve barış için savaşır mı? Milattan önce altıncı yüzyılda Ege kıyılarında karanlık çağın küllerinden doğup halkın iktidarına uzanacak yeni bir dönem başladı. Yasa koyucu tiranlar demokrasinin temellerini atarken en büyük yardımcıları Akdeniz boyunca mal taşıyan tüccarlar ve bilgi seven filozoflardı. Aklın ve sayıların hükümdarlığına inanlar derin sular boyunca geziyor, doğanın dilini çözüp onu değiştirmenin yollarını arıyorlardı. Aralarından biri tanrılar ve kahramanlara inanan toplumda maddenin ilk halinin su olduğunu söyledi. Ona göre dünya su tarafından taşınıyordu.

yazı resimYZ

Her şey er ya da geç tersine döner.
Heraklit
Seni bekliyoruz!
Pontosun dingin derinliğinde fısıldanan sözü işitmişti. Aydınlanan zihnini toparlayıp hangi yöne kulaç atacağını kestirmeye çalışıyordu. Ne kadar çabalarsa çabalasın bir türlü beyaz köpüklü dalgaların işlediği denizin yüzeyine ulaşamadı. Gittikçe derine, o dipsiz belirsizliğe sürüklendiğini, çaresizce bu sonsuzlukta sıkışıp kalacağını, en uzak doğudan doğup parlayan, batarken kan ağlayan güneşi, yükselip büyüyen, alçalıp küçülen ve sönen ayı göremeyeceğini hissetti.
Karanlığın içinden korkunç çığlıklar yükselmeye başlamıştı. Bilmediği yüzler yanında belirip ellerindeki değneklerle ona vurmaya çalışıyor, ateşle bezeli sivri dilleriyle suyu iyiden iyiye ısıtıyorlardı. İçlerinden birine bile direnemedi, göz kapaklarına tatlı bir uyku ağır ağır düşüyordu. Çok zaman önce tanıştığı bilgenin sözünü sayıklamaya başladı.
Her şeyin yok olduğu zaman bile bir ümit vardır!
O anda başının üstünden uzun palamarı suda başıboş gezen bir geminin geçtiğini fark etti. Köpüren denizin tuzlu suyu genzine doldu, bütün bedeni aniden titredi. Var gücüyle onca insan arasından kalın halata ulaşıp tutunmayı denedi. Kaygan ip salınıp gidecekken parmaklarının arasından uzun siyah saçlı bir denizkızı belirip destek olup tutunmasını sağladı umuduna. Palamara her asılışında kanatlanan kürekleri daha net görüyor, tayfaların naralarını duyup yitip gidecekmiş zannettiği cesaretini topluyordu. Bir kulaç kalmışken göğsünü hava ile doldurmaya gökyüzünde parlayan dolunay gözünü aldı, halata kenetlenen parmakları teker teker çözüldü, denizkızının çoktan ortadan yok olduğunu kavradı.
Sonu gelmez düşüşü başlamıştı, en derin çukura sürükleniyordu. Çürümüş, şişmiş yüzlerin arasından geçti, değneklerini sırtında hissetti yeniden ve acılarından kurtuldu. Kulağına tanıdık bir ses fısıldadı.
Seni bekledik Meno, çok zaman oldu!

Başa Dön