Aşkın bidayetine düşen çiy damlasının ayn’ın özünden süzülen usare olduğu söylenir. Ve cümle aşk ehlinin bu usareden nasiplenen bahtlılar olduğuna dair nice rivayetler vardır. Elest bezminde, cümle çiçekler bu usareye bir katreyle katılmışlar. Aşk gülünün, bütün güllerden kırmızı açması bu yüzdenmiş…
Şın, şakayık çiçeklerinin şikayetini şerh ede şerh ede sabahlayan sümbülleri kıskanırmış meğer. Şükür dervişin yitiği, şekva bülbülün betiğiymiş. Şın’ın cümle şikayeti şakayık çiçeklerindenmiş. Şiir ve şarkı şının bidayetinde bulunmak için can attığı iki ezeli dostmuş. Şakayıklar şarkılara kapı aralayan nazeninlermiş…
Kaf, burnu Kafdağı’nda olanlara hayret eder. Aşkın bidayetinde bulunmasına hep şükredermiş. Bazı gafiller kaf ile Kafdağı’nın arasında bocalar dururmuş. Bu ara karanfil kelimesi kaf ile başlamayı ayrıcalık sayar; yârin dudağından bir katre alev sanırmış kendisini… Gül yaprağında üşüyen şebnemi kıskanırmış.
İşte aşk, bu renk ve usare harmanından derlenen, muhtevasında ateş, su, hava ve toprağı cem etmiş füsunlu bir iksirmiş… Ruhlara üflenen can iksirinin özü aşkmış meğer. Onu bilenler bilirmiş…
Ankara,24.02.2010 İ.K