Ayrıl'ınca

Gitmek; gitmektir işte! Hepsi bu...

yazı resimYZ

Olabildiğin kadar olmak gerek aslında, fazlası değil...

Kalmak zorunda bırakılmadığın, vadesi sende biraz erken doldu diye suçlanmadığın, terk etmenin vicdanına zorlanmadığın acık kapı asklardan girip girip çıkmak!
Korkmamak yeni bir seviye koşarken. Arkana bakmamak!

Bunun için yasamak aslında. Sadece ve hep bunun için. Yarına dair hayaller kurmadan, aklına ne eserse ve bir zaman sonra neler kaybettirebilecekse sana o şimdilerde esenler, hiç birini düşünmeden, doyasıya yasamak!

Aynı şarkıları dinlemek başkalarıyla, başka bedenlere sarılmak bir öncekileri de teninde saklayarak; utanmamak hiç!
İstediğin için değil de sırf ondan önceye ait diye; unutmamak!... Unutmaya zorlanmamak!
“Benimdi, evet! Yasadım ve seviyordum yasarken” diyebilmek basa basa üstüne! Kıyaslamak zorunda kalmamak kimseyi ve kimseyle kıyaslanmayacak kadar özel olduğunu bilebilmek, bunu sana kimse söylemese de...

...

Herkesi eşit sevdim ben; ne biri diğerinden üstün, ne diğeri ötekinden farklı değildi.. Aşık olmak gibi bir özgürlüğüm, aşık kalamamak gibi bir sancım vardı sadece. Ama sevebiliyordum, bir çocuğu sever gibi, bakınca gözlerine. İçinden çıkılmaz zamanlarımda yalnızlığa koşarken, bir yanımı sarıp bedenime, ağlayabiliyordum da canım çekince!

...

Ayrılık vaktiydi, gitmem gerekti! Gitmeliydim! İyi gelmiyordu artık sözlerin, gözlerin içimde bir yerlerde değildi, sıradandı sesin! Heyecanlanmıyordum, hızlanmıyordu kalbim! Bitmişti işte! Bu kadardı her şey, evet!

Peki, neden zordu söylemek? Bir çırpıda girdiğim bir yasamdan çıkmak neden bu kadar zor!

Nasıl bir şey Ayrılığın Türkçesi?
Nasıl söyleniyor ve hangi şekilleri alıyor dudaklarım söylerken!
Kısılıyor mu gözlerim, anlam mı katmaya çalışıyorum ifadelerime?
Söylemeye çalıştığım basit bir iki kelimeyken neden bu kadar uzun cümleler seçiyorum kendime!
"Bu kadar kolay mıydı, bu muydu yani" dememen için bu kadar caba niye?
Neden iyi olduğunu bilmek istiyorum, neden buna ihtiyacım var ve neden kendimi suçlamamak için bahaneler arıyorum sürekli?
Kendimi suçlu hissediyor olmam mı sebep, yoksa bir suçlu olması gerektiğine inandırılmış olmam mı bir vakit!
Bu kadar zorlaştırmak için her şeyi, hangi denklemi öğrendik önce ve ne zaman basardık besinci işlemi kullanabilmeyi?
İçinden çıkılmaz, katlanılmaz bir girdaba dönüştürmek için ilişkiyi, hangi zehri içtik ya da hangi oyunları öğrendik çocukken?
Körebe, çok da iyi bir secim değildi belki…

Vicdanımı kuruttuğum iplere dolayıp boynumu, tabureyi itip, sırf terk ettiğim için ölüme zorladığın beni alıyorum üstünden; kollarımda can simitleri…

Batan bir gemiden kimin önce atladığının ne önemi var! Tanrı’nınsa bu gemi, kaptanı O değil mi…

11.09.2009 / İSTANBUL

Yorumlar

Başa Dön