Güne “merhaba” dedikleri zamanları biliyorum. Toprağı delerken çıkardıkları o inanılmaz sesi duyabilmekti huzur; seyrederken direnişlerini. “Bekleyin henüz büyümekteyim”…
Ağır gelmeye başladığı vakit saçlarını taşımak omuzlara; destek olabilmekti aynı boyda işlenmiş sırıkların elini uzatarak. “Bekleyin henüz büyümekteyim”…
Her sabah saçlarına düşen çiğ tanelerinde seyrederken renklerin oyununu; havayı koklamaktı “yaşama dair” umutları canlandırmak. Ve inanmaktı onlarca cılız sesin bahçeyi doldurduğu vakit; oluşan salkım salkım gürültüye. Şimdi değil belki ama “bekleyin henüz büyümekteyim”…
Sırıklara dolanmaya çalışan buklelerin, gelişigüzel düzenlerinde patlayan tanelerin buruk tadında gizliydi aslında “şükretmenin güzelliği”. Biliyorum sabırsızsın ama “bekleyin henüz büyümekteyim”…
Çiğ tanelerinin oyununa yeni renkler eklenmeye başladı yavaş yavaş. Yeşilin bin bir çeşidinden; kırmızının her çeşidine dönen. Bukleler gizleyemiyordu artık avaz avaz haykıran; kırmızının en güzel tonunu. “Evet vakti geldi artık büyüdüm”…
Eylül gelmek üzere “Bağ bozumu” vaktidir şimdi!