Zaman zaman dikkatime dokunurdu.Sıklıkla agresif,kurallara uymakta güçlük çeken,yabancı ve tedirgin tavırlarıyla kendini belli eden dokuz yaşında bir öğrenci.Bir insan.
Adının Mehmet olduğunu o gün dersime konuk olduğunda öğrendim.Derste öğrencilerden hayatlarındaki büyük dertlerini ve arzularını söylemelerini istemiştim.Öğrenciler söz alıp konuşmaya başladı:
“Kıyafet zorunluluğu beni sıkıyor.”
“Keşke dinlenme saatleri çok daha uzun olsa”
“Kardeşim yüzünden hayatım karardı.”
…
Sıra Mehmet’e geldiğinde sıra dışı bir şey oldu.
Mehmet arzusunu “Önüme bir çocuk çıksa da onu dövsem.” diyerek dile getirmişti.Karşısına 11 yaşında bir çocuk çıkarttım. “Buyrun dövebilirsin” dedim.Mehmet şaşırmıştı.bana dönerek:
“Öğretmenim o benden büyük.” dedi.
Küçük Mehmet’i yanıma çağırdım ve konuşmamız diğer öğrencilerin duymayacağı şekilde devam etti:
“Okulda seni döven var mı Mehmet?”
“Öğretmenim beni her gün dövüyor.Ben okula gelmek istemiyorum.”
“Evde dayak yiyor musun ?”
“Ağabeyim beni sürekli dövüyor öğretmenim.”
“Baban anneni dövüyor mu peki…”
“Dövüyor öğretmenim.Ben o zaman bir köşede ağlıyorum.”
“Mehmet’im daha çok söz öğrenirsek daha az yumruk kullanırız.Daha çok söz bilirsek anneler sopa yemekten kurtulur.Bunun için daha çok kitap okumaya var mısın ?”
“Varım öğretmenim.”
Okul çıkışı arabama binip bahçe kapısına doğru yöneldiğimde sevgiyle sallanan minik bir el gözüme ilişti.Ve biraz çekingen bir tavırla da olsa Mehmet’in dudaklarından dökülen iletişim cümlesi beni mutlu etmişti:
“Güle güle öğretmenim.”
"Güle güle Mehmet.Güle güle…"