Beyaz Ağıdın Baba Günlüğü

Alazında ayaz büyüttüğüm bir yaşamın Erciyes tenli kumsalında büyüyor hüznümün duvağı babam… Sarı yalnızlığın gölgeli düğününde susturdum içimdeki coşku ırmağını… Karanlıktan korkan mehtabın şimdi de sabaha kirpiği kırık ezgiler ekiyor…

yazı resim

Babam…

Yüreğimdeki denizin ucu bucağı gözükmeyen şefkat rotası… Belleğimde sana dair her ayrıntı şimdiki kargaşamda beni yaşamın ipine bağlayan liman… Yüreğin, yaşam haritamın sınırı erdem ülkesine çıkan, çizgisi silinmeyen tek başkenti…

Ellerim kalemle buluştuğu her an senin nefesindeki dua değiyor edebi dünyadaki imzalarıma… Yazdığım her şirin her öykünün yamacına bana inandığını söylediğin anın feri yansıyor… Karanlığın kasvetli duruşuna kafa tutan cılız çığlığımın dev sessizliği oluyor surlarıma dokundurduğun kanatların… Sevginden, şefkatinden, baba kokulu desteğinden aldığım güç beni geleceğe taşıyacak güneşin ellerinden tutmuş bir kardelen gibi…

Babam…

Ruhum yaşamın ateşten gömleğini giydiğinde dondu düşlerimdeki en bakir masallar/ım… Maskelerin ardını gör/e/meyen yüreğim, hatalarımın ucu yanık mektuplarını taşıdıkça keşkelerime, susmak istiyorum… Çocukken ördüğüm huzur sığınağının kabuğunu, düşlerimin ipek kozasıyla yeniden yeniden örüp, gözlerime gecenin demini ekmek istiyorum bir daha pencerelerimi kırmasın diye rüzgârlar… Takılıp düşüverdiğim her hüzün aralığında can kırığı tonunda resimler kanatıyor ruhumun saklı bahçelerini… Senin yolunda kalan izlerim şimdiki zamana ak/a/mıyor… Yoksa büyümenin içindeki sır mıydı içimdeki yolculuğa takılan keşke virajının çığlığı babam !...

Hani senin nereden geldiğini anlayamadığım ruh zenginliğin, duygu donanımın vardı ya?

Ben bana bağışladığın o zenginliği, gurbet yokuşunda, kimsesizliğin ikliminde döküverdim yüreğimin nazlı bohçasından…

Hani yaşama kattığın, dünden kazanımın bugüne taşıyan bir türlü çözemediğim bereket dokulu nakışın vardı ya?

Ben atlasa çizmek istedikçe geleceğe yaşam nakışını, toprağın kıraç yanlarına nasır oldu içimdeki bitmemiş kelimeler…

Alazında ayaz büyüttüğüm bir yaşamın Erciyes tenli kumsalında büyüyor hüznümün duvağı babam… Sarı yalnızlığın gölgeli düğününde susturdum içimdeki coşku ırmağını… Karanlıktan korkan mehtabın şimdi de sabaha kirpiği kırık ezgiler ekiyor…

Çocukluğumda hiç uçurmadığım uçurtmanın ipine sindi iliklerime dek üşüyen hücrelerim… Uçurtmayı göğüne kavuşturan her çocuğun avuçlarında uyuyor çocuk yanımın huzur ninnisi… Eksik kalan bütün gülüşlerimi yıldızlara astığım şiirler tamamlıyor… Yazdığım her şiir ruhumun enkaz bakışlı masumiyetine üryan kelimeler büyütüyor...

Geceye değen ayak izlerimin siluetinde gize bulandıkça kalemim, artık sadece kendime tutunmanın sonsuz hazzını duyuyorum iliklerimin üşümüş basamaklarında…

Peki babam… Nerede?

Senin dizlerinin dibinde yüreğimin duvarına astığım o tılsımlı şavkın aynası nerede?

Şimdi aynalarımda kaybolmak var…

Şimdi dallarımın çıtırdayan seslerinde ahraz bir öykünün sancılı darağacında keşke olmak var…

Şimdi kanatlarıma değen her dokunuşun beni dibe çeken girdabında, kokuna asılan düşlerimi büyük bir özlemle anmak var…

Not...Babam ALLAH (c.c) sana hayırlı uzun ömürler versin…

Başa Dön