Bir Boyama Kursu Öyküsü

Bir kurs, ancak bu kadar zevkli olabilir.......

yazı resimYZ

Nerden aklıma geldi ben de bilmiyorum; bir gün durup dururken boyama kursuna gitmeye karar verdim.Hem de en az otuz yıldır elime hiçsulu boya fırçası bile almadığım, çöp adamdan başka resim yapmayı beceremediğim halde kalkıştım bu işe. Eşeğine bakmaz da, Hasan Dağına oduna gider, misali...Üstelik orada neyi, ne ile boyayacağımı, nasıl boyayacağımıhiç düşünmeden. prefix = o ns = "urn:schemas-microsoft-com:office:office" /

İlk gün kursa gitmek üzere büyük bir hevesle çıktım evden.Lâkin, kursa gider gibi değil de bakkala ekmek almaya gider gibiyim.Alet, edevat olmadan yani. Omzumda çantam var ama içinde, kursta kullanabileceğim hiçbir şey yok.Oysa büyüklerimiz, Unun yoksa bazlamaya, yağın yoksa gözlemeye özenme, demişler.Benim yaptığım da bu işte.Deftersiz, kalemsiz okula giden öğrenci gibiyim.Yalnız aylar önceişte öylesine aldığım kaba saba, boyamaya hazır iki tepsi var elimde.Kontrplak mı ne, öyle bir şeyden yapılmış.

Sınıfa ( Herhalde sınıf demem gerekiyor.) girdim.Tüm gözler bana çevrildi.Herkesi selâmladım.Bana çevrilen o gözlerin sahiplerinden hiç biri yaşıtım değil.Ben , torun sahibi, yetişkin - hatta biraz fazla yetişkin bir kadınım.Kurstakilerin çoğu, çocuk diyebileceğim kadar genç.Hatta birkaçı, emekli olduğum okuldan öğrencim.Kuzularla kırpılacağım sizin anlayacağınız.

Neyse ki yaşı bana yakın birkaç kişi var.Bakmayın yaşı bana yakın dediğime, onlar dabenden en az sekiz on yaş küçükler. Kursiyerlerin ellerinde boyalar, kumaşlar, küpler, çömlekler, fırçalar, kocaman gaz lâmbaları; harıl harıl çalışıyorlar.Kimi , bildiğimiz o küplere kumaş sarıp, önce tutkal sürüp sonra boyuyor; kimi, ahşap tepsiye gömülmüş, adını bilmediğim birşeyler yapıyor.Harikalar yaratıyorlar.

Öğretmen Hanım sordu.

- Hocam! Siz ne yapmayı düşünüyorsunuz? ......Bir an duraksadım. Ne bileyim ne yapacağımı.Ne yap derse onu yapacağım.Ne yapacağımı bilsem, kursta ne işim var!

- Bilmem diye yanıtladım mahçup bir ifadeyle. Sonra, yavaş bir ses tonuyla Şu tepsileri boyayabilir miyim? diye sordum.

Öğretmen Hanım, olgun kadın görünümüme aldanıp, bu işi başarabileceğimi sanarak,

- Tabi, dedi........Torun torba sahibi olmuş, yaşını başını almış bir yetişkinim ya, hemencecik yapabileceğimi sanıyor.Atalarımız, Sarı ineği gören, içi dolu yağ sanır, diye ne güzel söylemişler.

Bu iş için ne gibi malzemeler gerekeceğini söyledi.Yanımda, söylediklerinin hiç biri yok. Neyse ki, bunları alabileceğim dükkân, hemen karşıda.Bir koşu gidip aldım.Telâşımdan, bazılarını yanlış almışım, bazılarını eksik.Yine gittim karşı dükkâna; eksikleri tamamladım, yanlışları değiştirdim.Maket bıçağı, eldiven, boya, kumaş, sünger, zımpara vs aldım. İçim kıpır kıpır, koyuldum işe.Tepsinin alt yapısını tamamladım, tam boyamaya başlayacağım sıradaÖğretmen Hanım;

- Orta boy fırçanızı çıkarın, demesin mi!.....Sanki fırçam var da, orta boyunu seçeceğim.Hemen bir koşu yine gittim karşı dükkâna.Allahtan, yaşıma göre kondisyonum çok iyi.Kale duvarına çarpan top gibi, dükkâna gidip hemen geri dönüyorum.Boy boy fırçalar aldım geldim üç dakika içinde.Öğretmen Hanım kesin şaşırmıştır çabukluğuma.Boşuna hemen her gün yürüyüş, cimnastik yapmıyorum,işte bugünler için.Kırk yıl durak, bir gün gerek, demişler.Bakın nasıl işe yaradı.

Başladım tepsiyi boyamaya.Ellerim titriyor heyecandan.Ya bir de başaramazsam diye korkuyorum. Şu eski öğrencilerim olmasa neyse.Yıllardır elime fırça almadığım için çok zorlanıyorum.Yapamayacağım; kurstaki öğrencilerimin, gençlerin yanında rezil olacağım diye ödüm patlıyor.

Neyse, korktuğum başıma gelmedi.Tepsiyi boyamayı başarabildim.Ama tepsiyle beraber elimi, yüzümü, saçlarımı hatta pantolonumu bile boyamışım........Boyama işi bitince tepsiye, adını bilmediğim bir sürü işlem yaptım.Dahaişi var ama, bu haliyle bile güzel.Kullanmaya hazır gibi duruyor.Her sabah gittiğimde tepsimi seyrediyorum uzaktan.Nasıl yaptım, hayret doğrusu.Kahvemi kendime, bu tepsiyle sunacağım artık.Fakat, tepsinin rengine uygun bir takım fincan almam gerekiyor.Olan paramı malzemeye verdim zaten, şimdi bir de fincan masrafı çıkacak.Olsun! Ölmüş eşek, kurttan korkmaz, demişler.

Çok sevdim bu işi canım.Tek sakıncası, bulaşığı.Ne çantam kaldı boya bulaşığı olmadık,ne cüzdanım.Oysa diğer kursiyerlerin eli yüzü tertemiz, bir damla bile dökmüyorlar.Nasılbaşarıyorlar bunu diye şaşırıyorum. Herkes sepet örer ama, g.tünü geçiremez, demişler.Ben de oraya buraya dökmeden, yüzüme gözüme bulaştırmadanboyayamıyorum. Bir ara kolumdaki saate bakayım dedim, akrebi yelkovanıboyadan görünmüyor.Gözlüğüme bile boya sıçramış.Botlarımın bağcıklarının dahi boya olduğunu görünce, çok ayıpladım kendimi. Acı soğan yiyen, ağzının kokusundan belli olur, derler ya; beni sokakta kim görse, boyama kursuna gittiğimi hemen anlar.

Bu boyama kursu çok da eğlenceli.Bakın ne oldu:Bir arkadaş sapı kırık, antikabir kahve tavası getirmiş.Sapı yapıştırdı ilk gün.Bir güzel tutkal sürdü, sonra üstüne kumaş geçirdi, yeniden tutkalladı.Kurusun diye sobanın yanına koydu.Sonra dağıldık evlerimize.Ama ne olduysa, o arkadaş, sonraki üç gün gelmedi kursa.Kahve tavası, öksüz çocuk gibi duruyor sobanın yanında.

Üçüncügün, bizim Öğretmen Hanımı aldı mı bir telâş.Meğer, arkadaşın kahve tavasının sapı, yapıştırıldığı yerden yine kopmuş. Ekleme kuyruk, tez kopar, diye boşuna dememişler. Ama sap, görünürlerde yok. Herkes elindeki işi bıraktı, tava sapını aramaya koyuldu.Sınıfın içini dört döndük, tavasapını bulamadık.Tavanın üç gündürdurduğu yerdeodun kömür tenekesi, bir de çöp kutusu var.Tenekenin içini karıştırdık, bizim mahallenin kedileri gibi çöp tenekesini alt üst getirdik, yok! Bak sen olan işe.Sonra bir arkadaş,

-Yoksa yanlışlıkla sobaya mı attık? der demez, başka bir arkadaş sobanın içine bile baktı, yok! Şimdi ne diyeceğiz arkadaş gelince?.....Bize,

-Kim kırdı benim tavamın sapını? derse ne cevap vereceğiz?

Neyse ki, bu vahim durumun bir espriye dönüşmesini sağlayabildim.Sapı kırılan tavayı elime alıp,

-Bizim mahallede kuyruğu kopuk bir kedi var.Bu antika tava, aynı o kediye benzemiş. deyince, millet başladı gülmeye.Tava sapını aramayı unuttuk gittik gülerken.

-Boş verin canım, diye devam ettim.Demirelin Benzin vardı da biz mi içtik?- dediği gibi, tavanın sapını biz mi yedik?...Zaten Öğretmen Hanım, tavanın sapının tamkoptuğu yere bir çiçek oturttu.Bize göstererek,

-Bakın ne güzel bir model oldu. dedi.... Aslında benim aklıma daha güzel bir model geldi ama, hiç ses etmedim.Tava benim değil ki. Kelle bizim olsa, gider Konyada tıraş ettiririm. de, kelle bizim değil.Hem, Öğretmen Hanıma akıl vermek ayıp olur.Ne demiş atalarımız: Kayseriliye eşek boyaması öğretilmez.

Ben de hep düşünür dururdum; giysilerde, eşyalarda yeni modelleri nasıl yaratıyorlar diye.Demek ki yeni modelleri, böyle kazalar sonucu buluyorlar.Örneğin bir giysinin yakası biraz kayık mı oldu, yani yamuk, işte size yeni biryaka modeli.

Baktım ki arkadaşlarım küp, testi falanboyuyorlar.Hiç durur muyum, ben de yapacağım.Gittim birinin başına, testinin hangi işlemlerden geçirildiğine bakıyorum.Kesin ben de yapacağım bunlardan.Onları hayran hayran izlerken Öğretmen Hanım sordu:

-Hocam! Siz de bunlardan yapmak ister misiniz?

Hani bir atasözü var, Hacıya , tesbih alır mısın diye sormuşlar, ha biz buraya niye geldik demiş diye; Öğretmen Hanımın sorusu, bana bu sözü hatırlattı.......Bir çırpıda yanıtladım:

-Evet evet, çok isterim.

Öğretmen Hanım, yarın gelirken testimi, küpümü getirmemi söyledi.Yok ki,ne getireyim.Olsa dükkân senin, derler ya, onun gibi.Ama ben biliyorum ne yapacağımı.

Eve gidince, mutfakta, kilerde, çatı arasında, merdiven altındaaraştırma yaptım. Kenara köşeye atılmış iki çömleği çıkardım.Sonra komşuma gittim.Odunluktan iki eski testi de o çıkardı sağolsun.Can atıyorum bunları bir an önce yapmaya.Bir sabah olsa da,gitsem şu kursa.Artık iki testinin birini komşuma yapmalıyım. Hindi gelen yerden tavuk esirgenmez, demişler.

Ertesi gün bir çırpıda testiyi yaptım.Harıl harıl çalışıyorum.İki saatte bir içtiğim kahve bile aklıma gelmiyor; o kadar zevkle çalışıyorum.Gerçi, testiyi yapmak için gerekli malzemeleri temin etmek üzere aynı gün üç dört kez çarşıya gittim geldim ama, olsun.Şimdiye kadar neden bu kursa gelmedim diye söyleniyorum kendime.Kısacası, buldum eğlenceyi.

O günün akşamı, yarın kursa ne götürüp boyasam diye çok düşündüm.Küçücük kasabamızda yok ki, gidip alayım.Bir testi annemden buldum.Kilerde güzel bir çömleğimiz vardı, baktım kırılmış. Nasıl sevindim bilemezsiniz.Böyle kırık çömleklerden ne güzel modeller üretiyorlar kursta.Kırık bir çömleğin beni böyle mutlu edeceğini hiç düşünemezdim.Atın ölümü, itin bayramıdır,derler ya, öyle işte.

Sonra evin alt katını, çatıyıbir kez daha alt üst getirdim, işleyecek bir şeyler bulmak için.Mutfakta, hani şu takım halinde satılan bıçakların boy boy konulduğu ahşap bıçaklık var ya, onu koydum bir poşete.Çatı katında, boyası dökülmüş bir sandalye var.İyi ki dökülmüş boyası, işte bana ham madde.Bu sandalyeyi de orta kata indirdim.Bunları taşıyabilmek için yarın kursa bir taksiyle giderim artık. Koca sandalyeyi öyle elimde sallaya sallaya nasıl gideyim! Gitmesine giderim de, yolda rastladığım her on kişiden en az altısına, sandalyeyi nereye, niçin götürdüğümü anlatmak zorunda kalırım.Küçük yerlerdeki insanların birbirleriyle ne kadar ilgili olduklarını, her şeyi nasıl merak ettiklerini bilmezsiniz siz. Zaten, malzeme almak için ikide bir karşı dükkânakoşa koşa gidip gelirken her gören, Ne o Hocanım? Hayırdır? deyip duruyor.

Başka ne boyasam ne boyasam diye dört dönüyorum evin içinde.Bu iş çok sardı beni. Deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamış, diyorum içimden.Alt kata indim.Eski, kocaman bir çeyiz sandığıyla göz göze geldim.Yapacak, işleyecek bir şey daha buldum diye önce çok sevindim.Ancak, bu koca sandığı, dört aylık kurs süresinde ancak tamamlayabilirim, bundan başka bir şey yapamam diye vazgeçtim.Sonra kim yapacak o testileri, çömlekleri, sandalyeyi?

Ertesi gün bir çömleği, bir testiyi daha süsledim püsledim.Ama ikinci testiye sıra gelmeden mesai bitti.Aklım testide kaldı.Ben de aldım testiyi, eve getirdim; ev ödevi gibi.Eve gelirken bir çanta dolusu malzeme aldım.Öğretmen Hanımın Yarım kilo alın yeter, dediği tutkaldan bir kilo aldım. İki kutu yeter, dediği boyadan da dört kutu .Bir metrenin yeteceğini bile bile iki metre de amerikan bezi kestirdim... İç dedilerse çeşmeyi de kurut demediler ya, demişler , benim yaptığım o hesap işte. Ne olur ne olmaz; yetti yetmedi derdi olmasın diye düşündüm.İşi sağlama aldım, sizin anlayacağınız.

Eve gelir gelmez, arada bir göveç yaptığım orta boy çömleği de çıkardım dolaptan. Oturdum testinin ve çömleğin başına.Bu kez, gerekli tüm malzemeler hazır olduğu için, bir kez bile çarşıya gitmedim.İkisini de önce tutkalladım.Dışına kumaşı buruşturarak yapıştırdım, sonrayeniden tutkalladım.Kuruması için bir kenara koydum. Birkaç saat sonra baktım, kurumuşlar.Büyük bir zevkle boyadım.Sonra da boyaların kına gibi girdiği ellerimi temizlemek için, zavallı ellerimi çamaşır suyuna bastırdım.Testinin tamamlanması gerekenişlemlerini, ertesi sabah tamamladım. Hem de sabahın köründe, üstelik kahvaltımı bile etmeden.

Böylece üç- dört günde; bir tepsi, iki çömlek, üç testi yaptım.Hepsini karşıma sıralayıp, hayran hayran baktım onlara.Gülümserken , aklıma gelen bir şeyle irkildim: Bu kursdört ay sürecek.Her gün böyle bir testi, bir çömlek yapacak olursam; bana bir kamyon malzeme gerek.O kadar küpü, testiyi, çanağı, çömleği nerden bulacağım ben?

Bol miktarda testiye, küpe, çömleğe ve ahşap malzemeye ihtiyacım var.Bunun da bir çaresini buldum. Elindebunlardanfazla olanların yapacağı bağışlarıkabul ediyorum.Komşularım sağolsun, her biri birşey getiriyor. "Dilenciliğin payesi düşük ama geliri yüksek," demişler.Evim; çatlamış, kırılmış çömlekler; sapı kırılmış testiler, kilerde çürümeye terkedilmiş turşu küpleriyle doldu. .....Ben de komşularıma, yapacağım o güzel şeylerden birer tane hediye edeceğim. Eş.kdeğilim ya!

Bana müsaade.Artık kalkayım da,komşumuz İsmet Teyzeciğimin verdiği, bir bacağı kopuk ahşap oturağı zımparalamaya başlayayım.Onu öyle güzel yapacağım ki, İsmet Teyzeasla tanıyamayacakkendi oturağını. Hem vallaha hem billaha.Var mısınız bahse?

Başa Dön