Yüzümün kırık bir köşesine gizlenmişti ay. Nuh-u nebiden kalma bir çocukluğu uzun bir anda yüklenmekti niyetim oysa. Mesela güneş gibi ışıl ışıl olmak daimi. İzinsiz, sorgusuz aynada büyümüşlüğüme şahit oldum bir ara. Büyümek miydi bu eksilmek mi? Onu da tam bilemedim ya…
Bilememediklerime doğru kıvrılıyor bütün yollar.
Bildiklerimin ışığı ürkek ve nazlı. Aydınlatamıyor tek bir an bile yolumu.
Geleceğe dair yazılıp silinmiş sözcüklerimi hatırlamak eşsiz bir can yangısı bırakıyor içimin dehlizine. Neydi mutluluk? Neydi umut? Kuş bakışı bile bakamıyorum artık birçok sözcüğe.
Kırıldığım yerden tekrar tekrar filizlenemiyorum artık, bunun için yorgunum. Kırıldığım yerden kuruyup yok olmak tek isteğim abartısız.
Ama her ne kadar bunu istesemde köklerim izin vermiyor buna. Bu da demek oluyor ki daha uzun bir zaman kırılıp yıpratılacağım .Oysa kısa öykülerden ibaretti hayat, bir tek birilerinin bizleri kırdığı anlar kısalmıyor, uzuyor sakız gibi.
Altını çizmek isterdim tarihinin oysaki bütün yakaladığım trenleri, gecikmeyişlerimi. Paylaşmak isterdim içimdeki fırtınaları, kasırgaları, var olan zerreyi bile.
Ama işte fırtılatılmış her şiddet beni yaralı bir kuş gibi kendine kafesliyor. Tek umudum insan ömrünün evrenin ömrüne oranla kısalığı.
Bu kırgınlıkların sonsuza kadar takılı kalmayacak , bitecek oluşu minicik bir ışıltı karanlığa.
“Kim karıştırdı gerçekliğine
su terazilerindeki ensizliğin
ve fotoğraflar çekildi ben çıkmadım herkes eğlendi
araba vapurlarıyla denizsizlik üstüne
kısacık bir akşam
o kadar kısa ki bir akşam
yüzümü suyun ardında buldum
kıyılar bu yüzdendir öyle dediler
kısacık yoğun bir akşam
serin bir akşam öyle söylediler...” (T.Uyar)
Cezbe Derketo
]