Bir dağ köyünde tanıdım seni
Tekerlekleri gıcırdayan
Öküz arabasının ardında...
Onca acıya rağmen
Sabrı okudum / belirsiz gülüşlerinde.
Yokuşlarında kırılganlıklar doluydu
Hayaller çiçeğe durmuştu / inişlerinde.
Ellerin gövdenden büyüktü sanki
-Çalışkan ellerin -.
Hayatın çilesi
Tüm azametiyle ellerindeydi
Buna rağmen
Dağ gibi umutlar yeşeriyordu gözlerinde.
Bir dağ köyünde tanıdım seni
Bereketli tarlaları süren
Eski bir karasabanın ardında.
Bakışlarınla deliniyordu karanlıklar
Uzaklar yakın oluyordu adımlarında.
Yılların yorgunluğu omuzlarındaydı
Ekeceğin buğdayın - sadece- avuçlarında.
Bir dağ köyünde tanıdım seni
Ağustos güneşiyle yanan harman tınazlarında.
Bir avuç buğdayına bakıp
Dolu bir ambar gören
Kara gözlerinin bakışlarında...
Aklının bir yarısı şehirdeydi
Diğer yarısı baba ocağında.
Haydi git, diyorken bir yanın,
Diğer yanın
Kal diyordu ata toprağında.
Şimdi / o dağ köyünde
Yine öküz ardında mısın / yorgun
Kaderine küs?
Ellerin yine
Çatlak mı / avuçlamaktan toprağı,
Biçtiğin giysilerin içinden
Çıkmak için / çırpınmakta mısın?
Yine
Gitmekle kalmak arasında kararsız
Ektiğini alamayan
Seni doyurmayan topraklarda mısın?
Yıllar geçti
Bir daha yolum düşmedi
O dağ köyüne...
Çıkıp gelsem
Orda seni görebilecek miyim?
Toprak kokan ellerinden
Öpebilecek miyim?