Tevfik Fikret,ömrü boyunca buhran içerisinde yaşamıştır.Gün gelmiş İstanbul’a,gün gelmiş manevî değerlere,gün gelmiş Sultan İkinci Abdülhamit gibi mütedeyyin eşhasa saldırmıştır.İçindeki maneviyat boşluğu,bu yaptıklarını ona şirin göstermiştir.Mensup olduğu devletin padişahına düzenlenen suikaste methiyeler yazan bir insanın ruh dünyasını varın siz düşünün!Ölüm,öyle veya böyle hepimizi gelip bulacaktır.Başkalarının ölümüne sevinilmez.Fakat Tevfik Fikret,şahsına münhasır bir kişi olduğu için,Abdülhamit’e karşı düzenlenen suikaste çok seviniyor.Hatta bunun başarısızlıkla neticelenmesine karşı,asabı bozuluyor.
Bu pek meşhur Servet-i Fünûn Şairine göre Allah daima güçlüleri koruyormuş!Ermeniler’in Abdülhamit’e karşı düzenledikleri suikastte de böyle olmuş!Bu durum karşısında Fikret,hedef değiştiriyor.Tarih-i Kadim adlı eserinde aşağıladığı Allah’a karşı,bu defa şu ifadelerle boy ölçüşüyor:
“Lâkin tesâdüf…Ah,o kavîler münâdimi,
Acizlerin,zavallıların hasm-ı dâimi,
Birden yetişti mahva bu tedbir-i hâriki
Söndürdü bir nefeste bu ümmîd-i bârikı
Yukarıdaki mısralarda günümüz Türkçe’siyle şöyle deniyor:
“Fakat o rastlantı…Ah,o güçlülerin yardımcısı,
Güçsüzlerin,zavallıların sürekli düşmanı
Birden yetişti bu eşsiz önlemi yok etmeye,
Söndürdü bu parıldayan umudu bir solukta.”
Bu suikastte onlarca masum insan hayatından olmuştu.İnsanda azıcık merhamet olsa,ölen onca insana acırdı.Onları canlarından eden bir suikaste methiyeler yazmazdı.Büyük Şair(!) bunla da yetinmeyerek olaya muhatap olanları: “Aşağılık bir seyirci topluluğu,kudurmuş,kaba” gibi sıfatlarla tavsif ediyor.Gök boşluğuna bacak,kelle,kan ve kemiğin yükseldiğini söylüyor.Dilerseniz bu mısralara bir göz atalım:
“Bir darbe…Bir duman…ve bütün bir gürûh-ı sûr,
Bir ma’şer-i vazî-i temaşa,haşîn,akuur
Tırnaklarıyla bir yed-i kahrın,didik didik,
Yükseldi gavr-i cevve bacak,kelle,kan,kemik…”
Bu ifadeler bana merhum Mehmet Akif’in Çanakkale Şehitleri için yazdığı şiiri hatırlattı.Nasıl oluyor da bir Türk şairi,Ermeniler’le ağız birliği ediyor ve onları övmekten çekinmiyor.Oysa Sultan Abdülhamit,vatanperver bir insandı.Hiç kimseye bir kötülüğü dokunmamıştır.Herkese karşı hoşgörülü olduğu için çok eleştiriliyordu.Bunu pasiflik olarak addediyorlardı.Bir sultana mütevazi olmayı yakıştıramıyorlardı.Fikret de bu kervana katılanlardandı.Gerçi o devirde basına zaman zaman sansür de uygulanıyordu.Lâkin hadiseleri değerlendirirken cereyan ettikleri zamanı da göz önünde bulundurmak lâzımdır.O dönemde böyle yapmak gerekiyordu.Zira devlet,bölünme ve parçalanma tehlikesiyle karşı karşıyaydı.Tevfik Fikret tüm bu şartlara rağmen Ermeni suikastını hoş görüyor ve suikastçıları kutluyordu.Onları kurtarıcı bir el olarak görüyordu.Bu hadiseyle toplumun uyanacağını iddia ediyordu.Ona göre Abdülhamit’in ölümü, zorbalığın da sona ermesi mânâsına geliyordu.Bu saldırının o görkemli taçları sarsmasını istiyordu.O gizli eli çok merak ediyordu.Belli ki bilfiil kutlayacaktı onları:
“Ey darbe-i mübeccele,ey dûd-ı müntakim,
Kimsin? Nesin?..Bu savlete sâik,sebep ne? Kim?..
Arkanda bin nigâh-ı tecessüs,ve sen nihân,
Bir dest-i gaybı andırıyorsun,rehâ-feşân.”
Bu fâni dünyada sonunda Abdülhamit de öldü,Tevfik Fikret de.Çünkü Rabbimizin buyurduğu gibi: “Her nefis,ölümü tadacaktır.”(Enbiya S.35.Ayet) Başkalarının ölümünü istemek caiz değildir.Hepimiz bu kervanın yolcusuyuz.
e-mektup: mnihatmalkoc@hotmail.com
"Bir Lâhza-i Teahhur" ve İkinci Abdülhamit-2
Tevfik Fikret,ömrü boyunca buhran içerisinde yaşamıştır.Gün gelmiş İstanbul’a,gün gelmiş manevî değerlere,gün gelmiş Sultan İkinci Abdülhamit gibi mütedeyyin eşhasa saldırmıştır.