Zetuni zar. Hiç gidilmemiş bir yer. Hiç denenmemiş bir elbise. Hiç kimsenin tadına bakmadığı bir yemek. Hiç kimsenin bilmediği bir şey, bir yer, bir olay, hiç kimsenin kimseye söylemediği bir söz. Hiç kimseye söylenmemiş bir söz aynı zamanda. Hiç kimsenin görmediği bir düş ve hiç kimsenin bilmediği bir gerçek. Hiç tırmanılmamış bir dağ mesela. Ya da hiç gidilmemiş pırıl pırıl balıklar ve kocaman kocaman su kuşlarının bulunduğu ter temiz bir koy. Hiç girilmemiş bir deniz. Hiç dokunulmamış bir hayat. Ve hiç ya da hiç kimseyle başlayan kocaman bir dünya. Ama en önemlisi hiç kimseyi sevmediğin gibi sevmek ve hiç kimse tarafından sevilmediğin gibi sevilmek. Hiç kimseye dokunmadığın gibi dokunmak ve hiç kimsenin dokunmadığı gibi dokunulmak.... hiç kimseyle başlaayn bitimsiz bir aşk. Sadece bize özgü, bitimsiz ve şiir gibi bir aşk var ezginin tatlı tınısında.
Sözlerin en denenmemişi gelmeli aklımıza. Ve hayatların hiç yaşaanmamışıyla sım sıkı bağlanmalıyız dünyaya. Kimsenin tutmadığı gibi tutmalıyım elini örneğin. Kimsenin veremediği en tatlı, en uçuk buseler okşamalı yanaklarımızı. Kalplerimizin kimsenin ziyaret etmeye cesaret bile edemediği en gizli, en gizemli köşelerini açmalıyız bir birimize. Ezgilerin en tatlıları yalnızca bizim için çalınmalı. En güzel şarkılar sadece bizim için. Kimsenin denemediği yolları denemeliyiz hayata karışmak için. Kimsenin bilmediklerini bilmeliyiz bir birimiz hakkında. Kimseye söylemediklerimizi söylemeliyiz. Sadece bize özgü, kimsenin aklına bile gelmeyen hayatın ve aşkın en tatlı tınısını yakalamalıyız. Sadece bizim için ve kendi ellerimizle yazacağımız ter temiz bir kadere bağlı ter temiz bir masalı yaşamalıyız.
Hiç kimsenin görmediği düşlerden çıktım. Ve kimsenin yaşamadığı bir hayat buldum çünkü. Kimseye vaad edilmemiş şeyleri vaad ediyor hayat bana. Hiç kimsenin gitmediği düşler vadisinin baş konuğuyum artık. Tanrım! İyi ki ben seçildim hiç kimsenin yaşamadığı hayatı yaşamaya. Sevinçten mi yoksa seçilmişliğin yalnızlığından mıdır bilmem. İki gözüm iki fışkıran pınar. Nasıl ve ne biçim bir iyilik yaptım ki seçildim? Hiç kimsenin içinin titremediği gibi titriyor içim ne zaman aklıma gelse aşk. Duman duman uçup gidiyor yaşanmış garip anıların ve anların tümü. Sonra hiç kimsenin yanmadığı bir ateşin içine atlıyorum. Koşa koşa, bildiğim en büyük adımlarla koşuyorum ateşe ve daha önce kimsenin yanmadığı gibi yanıyorum. Hiç kimsenin atmadığı çığlıklar dudaklarıma tutsak. Başım daha önce kimsenin başının dönmediği gibi dönüyor. Hiç kimsenin bilmediği cümleleri topluyorum hayattan, sırf sana söylemek için. Hiç kimsenin aklına gelmeeyen sözcüklerin bini bir para. Hiç kimsenin aklının karışmadığı gibi karışıyor aklım ve kimsenin dudakları böyle kilitlenemez. Ve nihayet hiç kimsenin düşmediği bir aşkın eline düştüğümü biliyorum, anlıyorum, ağlıyorum.
Aşkım, sevgilim, en bitimsiz şiirim. Hayatı baştan tanımlayan tek sözcüklü cümlem. Bir ezgi nelere de gebeymiş. Aklımın doğurduğu şeyler bunlar. Biliyorum! Seni hiç kimseyi sevmediğim gibi seviyorum. Aklımda sana verilme zamanının bekleyen kimseye verilmemiş sözlerin kocaman kampı var. Dudaklarımda şiir gibi adın, ve kalbimde sıcacık aşkın... seni seviyorum. Hiç kimseyi sevmediğim gibi seviyorum.