Sen gittikçe, bu şehir daha da düşüyor gözümden.
Hatırlıyor musun? İlk bu şehirde sevmiştim seni.
Hiç tutmadığım ellerini bu şehirde düşlemiştim bir kış akşamı.
Oysa senin adımlarına şekil vermekti tüm kaldırımların görevi,
beni sana getirip kapına düğümlemek değil.
Bu gördüğün yara var ya, eskisi gibi kanamıyor artık.
Bunu duyduğuna üzüldün mü bilmiyorum ama, seni unutmamdan korkuyorsun.
Zamanın bu kadar anlamlı olduğu bir dilimde,
tüm mevsimleri sarıp sarmalayıp sana geleceğim birgün.
Eğer bırakmazsan beni, en sevdiğim yemek ömrün olur söz sana.
Onun yanında uyuyup benimle uyanmaktansa; benimle uyu birlikte uyanalım derim ben.
İçeri almayacağına bile bile defalarca çalarım kapını.
Ama bir gün yorulursam eğer, hiç sevmemiş gibi giderim bir daha da izimi bulamazsın.
Benden önce yine sen gideceksin demi, koşa koşa o ait olduğuna gideceksin.
Seni sımsıkı tutmuş, karşımda büyük bir ihtişamla gövde gösterisi yapan o kadına gideceksin.
Ne güzel de bakıyorsunuz her resimde yüzüme öyle.
Bana eskilerden bir masal anlatır gibi her sözcüğün.
Bu aşkın kahramanının ben olduğumu yüzüme vurarak ne güzelde bakıyorsunuz bana öyle.
Sen bilmesende ben hep sana uyanacağım bu beyaz odamda,
sağır olmuş kulaklarını en güzel namelerimle inleteceğim.
Eğer sen gelinceye kadar bana emanet ettiysen bu aşkı,
ben kıyıda köşede kalmış tüm gurur kırıntılarımla birlikte, başımın üstüne taç yaparım onu bilesin.
Ama ona çok dokunma, çünkü sen ona nerden dokunursan benim ordan bir kemiğim daha kırılır.
Gücüm tükenir,
umudum azalır.
Hakkıyla bekleyemem seni.
Belina ÖZBEK