Aksiyon filmlerini: yorgun, hasta olduğum zaman ve düşünmek istemediğim, unutmak istediğim dönemlerde izlemeyi tercih ederim. Çünkü aksiyon filmlerinde mantık ve tema aramadığımdan, izlerken beni yormaz. Rahatımdır. Filmi izlerken dikkat kesilmeme ve filme özen göstermem gerekmez. Aksine kendimi salarım. Sadece üzerimdeki bedensel ve zihinsel yükü unutmak ve atmak adına aksiyona sarılırım. İlaçtan etkisi yapar. Zamanın nasıl geçtiğini bilmem. Vurdu kırdılı sahnelere kendimi kaptırdığımdan düşünmeyi unutur. Zaman niye geçmiyor derdinden de kurtulurum. Bu filmlerin güzel tarafı da bir düşünce ya da hayal yaratmamalarıdır. Dolaysıyla başımı ağrıtacak şeyler uğraşmak zorunda kalmam. Bilirim ki aksiyon filmlerinde bir düşüncenin pençesine düşmem. Korkum yoktur yani. Niyet hayatı geçici olarak unutmak zaten. Böylece bir filmle zihni uyuştururum. Birkaç saatliğine dünyanın derdinden uzaklaşmış olurum.
Aksiyonda uzak doğu tercihimdir. Özelde de Jet Li fanatiği olmam nedeniyle Sylvester Stallone yönettiği Cehennem Melekleri filmin jeneriğinde Jet Li ismini görmem filmi seyretmem yetti. Diğerlerinden pek haz etmem. Jet Li’nin uyandırdığı heyecanı uyandırmazlar bende. Jet Li hatırı için kurulduğum koltukta Hollywood’a kendini pazarlayan Jet Li’nin gölgede kalacağını, sempatiliğini yitirip, soğuk, itici ve üçüncü sınıf bir karakter olacağını unuttuğumu fark ettim.
Konu olmasa da paralı askerlerinde merhamet duygusuna sahip olduğunu, geride kalan kadının kurtarılması gerektiğiyle; Amerikalıların Sırpları avladığı gibi saçmalıkları duymak ve izlemek zorunda kalmak, Hollywood’un algı yönlendirmesini her fırsata izleyicinin kafasına kafasına vurduğunu görmek acı veriyor.
Yukarda bahsi geçen algı şekillendirmesi düşünüldüğünde sinemanın ürettiği filmlerde masumiyet aramak safdillik olsa gerek. Neye inanılıp inanılmaması artık izleyicinin denetimden çıktığını söyleyebilirim. Okumayan, araştırmayan bir izleyici kitlesi gördüğünü kabul eder oldu. Kabul etmese de nasıl düşünmesi gerektiğinin rotasının birkaç cümleyle hareket ettiğinin farkında olmaması kötü bir durumdur. İzleyici kitlesi olaylara yaklaşımında kullandığı cümlelere ya da mantık örgüsündeki ana temanın baktığında bunu rahatlıkla görecektir. Hani en okuduğu kitabı söyle kim olduğunu söyleyeyim yaklaşımı en son filmi söyle: nasıl düşündüğünü, ne hissettiğini söyleyeyim şekline yontmak hiç zor olmayacaktır. Bir zamanlar kitaplar düşünceye ve duygulara yön veriyorken, şimdilerde ise insanın hayatının bütününe filmler yön vermeye başladı. İlkinde okuyucu sadece yazardan etkilenirken, ikincisinde ise bir ülkenin düşüncesinden etkilenmektedir.
Sonuçta filmler arayışta olan izleyiciye aradığını kırıntılar halinde sunma derdindedir. Arayış gerekli olsa da bazen insanın gözünü kör edebiliyor. İnsanın nereye çarptığını göremez oluyor. Sinemanın psikoloji ve sosyolojiden beslendiği düşündüğünde arayışın merkezine rast gele malzemeler serpiştirilmediği fark edilecektir.
Filme dönersek, düşünmek istemeyen, acılarını unutmak isteyenler için kaçınılmaması gerekiyor. Kendinize kilitler vurmaya çalışırken, başkaların siz fark etmeden size ait olanı çalmasını seyretmek isterseniz Cehennem Melekleri sizi bekliyor. Hem de tam takım olarak.
Not: kitap yayınlatmak isteyen yazar dostlar suskunsinemayazilari@hotmail.com msn adresiyle veya 507 706 20 31 ( saat 13.00 17.00 arası) no.lu telefondan irtibata geçebilirler.