ÇOBANIN ISLIĞI= (FİZZIKA ŞIVİN)
Batıda gelişen edebi akımlardan birisi de pastoral akım şeklinde adlandırılmıştır.Tema olarak köy ve kır yaşamından,çoban hayatından bahseder.Sevinci,neşeyi,doğadaki diğer varlıklarla birlikte süre-giden uyumlu birlikteliği konu edinir.Dahası mutlu çobanın türküsü denebilir pastoral içerikli şiirlere.Bu nedenle birazda masalsı ve büyülü bir saflığı,abartısız ve doğal coşkuyu barındırır içinde.Kavalın sesi gibidir sanki.Kıvrılarak akan suyun coşkusu,bu coşkulu ritim ile gündelik yaşamını sürdüren su kuşlarının,yosunun,çiçeğin,küçük-büyük tüm canlıların,rüzgarın,ağaç dallarının ,kuzuların,oğlakların kırlardaki koşuşturmalarını tasvir eder.Tabi ki bütün bunları hissederek dizelerine işleyen ozanın coşkulu duygularıdır nihayetinde.Hani bulmacalarda sıkça sorulan bir soru vardır ya.Ekedir yanıtı.Pastoral tema da, başçobanın (Eke) hayata bakışının ,onu algılayış biçiminin,doğayla bütünleşik yaşamının coşkulu ifadesidir.Tabi ki batıda gelişen bir edebi akımdır bu.Bizdeki karşılığı tam olarak nedir bilmiyorum ama halk edebiyatında da sıkça işlenmiştir doğal temalar.Doğadaki saflığı,coşkuyu,anlamları anlatan bir çok türkümüz mevcuttur.Halk ozanlarımız aşklarını,acılarını,inançlarını,sevinç ve coşkularını dizelere dökerken sıkça yararlanmışlardır doğadan.Onlar sanki doğanın dile gelen elçileri olmuşlardır.Aşık Veyselin Benden ala çiçek var mı adlı türküsü belki de en güzel örnektir buna.
Bulmacalarda sıkça sorulan baş çoban (Eke) nın türküsündeki içerik demiştik ya pastoral temaya ;Bende çocukluğumda bir dönem deneyimini yaşadığım (bütün köy çocukları gibi) kuzu çobanlığı anılarımdan bahsedeceğim.Ve köyümüzün baş çobanındanHasan amcadan (hesene mılle) bahsedeceğim.
Islığını çok çeşitli amaçlar için bu denli ustalıkla kullanabilen başka birisi varsa bilmiyorum. Zira ıslık Hasan amca için ikinci bir iletişim diliydi adeta.
En son 2002 yılı yazında Antalya da karşılaşmıştık Hasan amcayla. Sohbeti aynı tatlılıkta, yüreği aynı saflıktaydı. Gözlerinin içinde her zaman samimi bir gülümseme ve sevinç ışığı vardı.Yaşlanmıştı birazcık ama o ışıktan zerrece bir azalma olmamıştı onca yıla rağmen.Ve misafirperver,cömert,insancıl yönlerinde hiçbir azalma olmamıştı.Dahası vahide yengede,İlhami de,ilkokul arkadaşım Kibriyada,Mahmut ta Fikriyede.
Özgünle beraber Zeynep teyzemlere yaptığımız bir haftalık gezi süresince çocukluk yıllarımda kalan çıkarsız dostluk günlerimize yeniden dönmüştüm sanki.Bu açıdan teyzeme rahmetli Sabri amcaya,Elif ve Koner ablaya Teyze oğlu İmral ile eşine,Ali abiye,İmam amca, Melek yenge ve çocuklarına,Sevgili arkadaşım Şahine (çuro),Kumru ablaya,Rıfat ,Selami ve eşlerine,emmoğlu Haydara...kısacası tüm mılleler gurubuna beni ve Özgünü sıkıntılı geçen bir Kıbrıs döneminden sonra bağırlarına bastıkları için teşekkürlerimi sunuyorum..
Ama ben alçak gönüllüklerine sığınarak sevgili Hasan amcadan ve kuzu çobanlığı dönemimden bahsetmek istiyorum.
Rulo haline getirip sırtına astığı beyaz çoban kepeneği için ;
Appe hesen va çiye (hasan amca bu ne) diye sorduğumuzda;
ev kuttiymıne-o benim köpeğim.
şeklinde cevap vermesini unutamıyorum. Biz yaramaz köy çocuklarını korkutmak ve şaşırtmak istiyordu cevabıyla. Şaşıracaktık tabi ki.Hasan amcanın beyaz çoban köpeği az önce sürünün öncü koluyla birlikte yanımızdan geçmişken nasıl olurda şu an yusyuvarlak bir beyazlık halinde sırtında sessiz ve hareketsiz durabiliyordu Altop
Bazen de kepeneğin de dağda doğum yapan bir koyunun kuzusu bulunurdu Hasan amcanın. Onu sahibine sağ salim teslim ederken de bahşişini istemeyi ihmal etmezdi.
Öğle vakti yaklaşmış,sıcaklık kendisini iyiden iyiye hissettirmişken,kadınlar ve çocuklar köye dönen sürüdeki koyun ve keçilerini ayırmak için köyün ortasında bulunan tümsekliğe (gazzık) toplanmış olurlardı.Hayvanlar yol ayırımına göre yukarı,aşağı sağ ve sol güzergahlara göre sahiplerinin evlerine doğru ayrışırlarken,yanlışlıkla başka yönlere sapanları ayırmaya çalışırdık bizlerde .İnat eden keçilerin kıçlarına hafifçe vurarak Tiişşşt..diye doğru yöne yönlendirirdik onları .İçeri girmeyen koyunlara da tpuwwr..tpurww diye seslenirdik.Sonrasındaysa hayvanların sütlerinin sağılması işlemi başlardı.Bu anlarda genelde bir dürüm tereyağına karşılık anneme yardım ederdim.Annem onların arka ayakları arasındaki memelerinin hizalarına gelecek şekilde kovayı yerleştirir ve hışşt-hışşt hışşt-hıştt.diye sağmaya başlardı.Kova dolmaya başladıkça sütten gelen hışt-hışt.sesleri daha bir gürleşirdi.
Bazen koyun yada keçiler arsızlaşıp lank diye arka ayaklarını süt dolu kovaya daldırı-verirlerdi.Ya da devirip dökerlerdi kovayı.Böylesi anlarda sövgüyü basardı bana ve hayvancığa Zekiye hanım.
Mışke mırardurust penagıri mındar fare doğru dürüst tutmuyorki
Böylesi anlarda ufukta sopa yeme riski belirmişse eğer hiç durmaz kaçardım. Tabi ki Gülcanın başına kalırdı iş. Koyun yada keçinin kocaman kafasını zar zor tutmaya çalışan Gülcansa çoğunlukla baş edemezdi hayvanlarla.Tabi ki Zekiye sultan çaresiz yalvarırdı bana yeniden
kurbanıtebım cilasone mın.vere diyaherra yardımke..
Kurban olurum sana cilasunum gel annene yardım et.
Beni severken nedense cilasun terimini kullanırdı annem. Genç yaşta hayatını kaybeden TRT haber spikeri Zafer Celasunun ölümünden etkilenmiş olmalıydı.
Öğle sonu güneş iyiden iyiye eğilmeye başlayıp gölgeler kendisini var eden cisimlerin uzunluğunu geçmeye başladığındaysa Pez çu peeezzzHela gullıke va Davar gidiyor davar..güllük tarafınaaa.. şeklindeki anonsunu
işitirdik Hasan amcanın..
Gullık,gezbel,boncuklu,nahala biyanköyümüzün çevresindeki mevki isimleriydi.Bu anonsla beraber baş çobanımızın sürüyü hangi yöne götüreceği anlaşılırdı.Her yeri avucu gibi bilirdi o.Nerede güzel otlar varNerede gecelenilirNeresi hayvanlar için daha uygundur çok iyi bilirdi Hasan amca.Öğle sıcağının da etkisiyle mayışmış olan hayvanlar zar zor çıkardı ahırlarından.
Mercimek,toppık,gündüz dureşayrı ayrı isimleri vardı koyunlarımızın.Her kes yine köy ortasındaki tümsekliğe (gazzık) doğru sevk ederdi koyun ve keçilerini .oradan da ana sürüyle birleşilip devam edilirdi Hasan amcanın işaret ettiği yöne doğru
Dinlenen, karnını doyuran ve yeni sefere dinç bir vaziyette çıkmaya hazırlanan Hasan amca ve çoban köpeği Altop sürüyü sahiplerinden devralırlarken arada bir okkalı sövgülerini de işitirdik baş çobanımızın. Lakin layıkıyla sövmesini bilirdi Hasan amca. Her birini defalarca kez savurmasına rağmen orijinalliğinden hiçbir eksilme olmayan bu sövgülerin kendisine has incelikleri vardı. Ama zararsız sövgülerdi bunlar. Baş çobanın içten,coşku dolu ve doğal içerikli pastoral şiirleri gibi sövgüleri içten ,doğal ve neşe doluydu Hasan amcanın.Onun yoldan sapan arsız bir keçiye ;
tiişşşt mın dı k..zıkke hidi kıro Tişt..sahibesinin nesini ne ettiğimin..şeklindeki sövgüsü dakikada etkisini hissettirir ve hayvancağız doğru güzergaha dönüverirdi.Ara sıra boş yere sövdüğü de olurdu Hasan amcanın.Böylesi anlarda orada bulunan sürü sahibesi bile onun içindeki doğallığı ve saflığı bildiğinden ses-mes çıkarmaz.Ya da
tu çıhha diniki appe hesen ne kadar delisin hasan amca demekle yetinirdi gülümseyerek. Vel hasıl sövgüsü hoş bir latife olarak algılanırdı hep. Tıpkı ıslığı gibi kendine has bir sövgü literatürü vardı Hasan amcanın.
Koyun ve keçiler daha önce defalarca kez gide gele birbirine paralel ve daracık onlarca patikaya dönüştürdükleri izleri takip ederek Abdulkadir amcaların altındaki yamaçtan gezbeline doğru yol alırlarken, günlük işlerine geri dönerdi her kes. Uzaktan bakıldığında beyazlığıyla bir koyunu andıran çoban köpeği Altop ile Hasan amcaysa sürüyü otlatacakları ve geceyi geçirecekleri mevkiye doğru uzaklaşarak kaybolurlardı gözlerden.
Altopun da yardımlarıyla sürünün üzerindeki sevk ve idare metodlarından birisi de ıslığıydı demiştik Hasan amcanın.Tıpkı komutlar demeti gibi ıslığın envai çeşidini ustalıkla kullanır,sürüyle arasındaki iletişimi kısa, uzun,düz,ezgisel yada sert-keskin ıslıklar vasıtasıyla sağlardı.Bazı ıslıkları sadece Altopa yönelik olarak tasarlamış olmalıydı.Zira bu sesi işiten Altop hızla sürünün sağından yada solundan ani bir kuşatma hareketiyle manevrasını yapar ve disiplinsiz unsurları toparlardı.
Fiiyyuuuuhufüyo
Fiişşştttt.
Ssssssstsssstt..ssstt
şşşişşşttttşiyuuuu
wwwhhuuu wwwhhuuu
şşşıwiiişt
hüyt-hüyt
Belki kızgınlık, belki de disiplini bozan arsız keçinin yedi ceddini,gelmiş ve geçmişini,sahibiyle beraber içine alan sövgüydü bunlardan birisi,yada tatlı bir uyarıydı sadece .Belki de her şeyin yolunda gittiğini belirten işaretlerdi bunlar.O nedenle dil çıkarıp kuyruğunu sakin sakin sallayan Altop seyre dalmıştı çevresini. Ama her ne anlam içerirse içersin koyunlar keçiler ve Altop tarafından bilinen anlamları vardı bu ıslık dilinin.Zira her ıslık sonrasında mutlaka bir hareketlenme ve tepki gösterme belirtisi görülebiliyordu sürü içerisinde.Böylece devam eden birliktelik gün kararana dek sürüyor,sonrasındaysa konaklanılacak yere doğru toparlanma başlıyordu..Kimi zaman uzaklardan gördüğümüz ve gecenin karanlığını delen titrek alevlerse Hasan amca tarafından yakılmış çoban ateşi olmalıydı.Tabi ki yağmur yağıp gürültüyle gecenin karanlığını aydınlatan şimşekler çaktığındaysa, dağda sürüsüyle birlikte dolaşan Hasan amca içindi dualarımız.
Usta ıslıklar işliğinde icra edilmiş bir çobanlık olmasa da, ilk okul üçüncü sınıfın yaz tatilinde dört aylık bir kuzu çobanlığı deneyimim olduğunu belirtmiştim. Esasında tamamen Abim Ergünün cebriyle yaşadığım bu deneyim ,unutamadığım anıları da beraberinde getirecekti.
Başlangıçta sadece gündüz süresince bizim ve üç beş komşunun kuzularından oluşan sürüyü gütmekle işe başlamışken şirketi büyütmek ve Hasan amca misali profosyonel çobanlığa geçmek tamamen Ergün abimin fikriydi. Aynı dönem orta mahallenin kuzularını güden Selime teyzenin oğlu Yaşar ve yukarı mahallenin kuzularını güden İmam amcanın oğulları Musa ve Şahin (çuro) ile aramızda rekabet oluşacak, erkekliğe ve çobanlık geleneğine ihanet etmemek adına kuzuları yaz süresince gece evlere getirmeyip dışarıda yatıracaktık.Tıpkı Hasan amca gibi sahiden çobanlar olacaktık yani.
Heyecanla kepenek olarak kullanmak üzere annemden babama ait eski ceketleri alıp rulo haline getirmiş,azığımızı da alarak yola koyulmuştuk.İlk gecemizdi dışarıda geçecek olan.Boncukludaki kayalığın yakınlarında geceleyecektik.Saatler ilerledikçe üşümeye başlamıştım.Bir taraftan da uyku bastırmış,olduğum yerde uyuya kalkmıştım.Ansızın kalktığımda hiç kimsecikleri bulamayacaktım yanımda.Ergün yoktu.Kuzu sürüsünden eser yoktu.Karanlıkta envai çeşit hışırtı ve sesin verdiği korkuyla ağlamaya başlamışken ,yanı başımızda kuzularını otlatan Dursun amca (dursune guli) imdadıma yetişecekti.Beni biçilmiş otlardan oluşa bir öbeğin (tapul) üzerime oturtarak ateş yakacaktı.Ben içli içli ağlayıp ısınmaya çalışırken Ergün abim gelecek sert ve kızgın bir ifadeyle korkmamamı söyleyecekti.
Başka bir seferdeyse alıçlı tepe (tappe güjjokan) bölgesinde el fenerimizi şose yoluna doğru tutup ışıklarımızı yarıştırırken köpeğimizin garip davranışlarından ürkecektik. Muhakkak ki cinler sarmış olmalıydı etrafımızı.Ergün abim buna hükmetmişti.zira köpeğin gözlerindeki bir zarın eksikliği nedeniyle bizim göremediklerimizi köpeğin görebildiğini söylemişti.Garip garip hareketler yapan ve sağlı sollu hamlelerle etrafımızda koşuşturan köpeğimiz.muhakkak cin görmüş olmalı diyerek şafak vaktine dek it misali tetikte beklemiştik.
Uykuya olan düşkünlüğüm erkenden su koyvermeme neden olsa da,Bir zaman gullıktki kayaların üzerinden gece vakti uykulu halde düşme tehlikesini Ergün aga sayesinde atlatmış olsam da sonuna kadar direnecektim çobanlıkta.Ama uyku düşkünlüğümün sıkıntılarını da benden çok abim yaşayacaktı.Yine böylesi anların birinde apebedo gilin tarlasına girmeye çalışan kuzuları engellemek için var gücüyle koşuşturan Ergünün çabalarını umursamadan tatlı uykuya dalacak ve onun kıç ile bel arsısı bölgeme indirdiği meşe sopası darbesiyle kendime gelecektim.
kalk.İmansız..seçkin şurda saklanmış bekliyo.kuzular tarlaya girer girmez sopayı yiyeceğiz ikimizde
İkimizde seçkin amcanın sopasından kıl payı kurtulmayı başaracaktık.Ama meşe sopasının acısı zaten bıkkınlık geçirmekte olan bana en kısa zamanda öç alma bahanesi yaratacaktı.Bir gece Arkadaşım Çuro şahini de ikna ederek Ergün ve Musayı gece vakti dağda yalnız başına bırakıp evdeki tatlı yatak uykusuna gelmekten çekinmeyecektik.Ardımızdan yalvarır sesle çağıran Musanın
bıreeebırıkemınnn.....cıdıbi meerrın kardaş..kardaşım ne olur geri dönün şeklindeki çabalarıysa fayda etmeyecekti
Sürüyü sevk ve idare ederken Hasan amca gibi ıslık dilini kullanmayı tabi ki hiçbir zaman başaramayacaktım.Ama o üç aylık süreyi kör topalda olsa bitirebilmiştim.Hasan amcaysa baş çobanı olarak yıllarca köyümüzün dağlarında sürüsünü otlatmayı sürdürecekti.Onun mutlaka ki dinlemeye değer binlerce anısı olmalı kır yaşamı ve çobanlıkla ilgili. Mırıldandığı pastoral içerikli coşku dolu türküleri olmalı.Ama ben asıl envai çeşit ezgiler ve makamlar barındıran ıslığını dinlemek isterdim yeniden.Keşke bu mümkün olabilse.Tabi ki aynı doğal ortamı içinde oluşacak bir dinleti olmalı bu.Mesela öğle vaktine doğru sürüsü ile köye dönmekte olan Hasan amcayla gezbelinde karşılaşsak.Biz köy çocukları derenin önüne set çekerek oluşturduğumuz su birikintisinde (gol) yıkanmaya çalışırken Hasan amca sıcaktan bunalıp dereye koşuşturan sürüye şöyle güzel bir ıslıkla su içirse.İçinde envai çeşit kuş ve börtü böceğin ezgisi duyulan doğal ortamla beraber Hasan amcanın ıslığı eşliğinde koyun ve keçiler kana kana su içseler.
Fuyit..füyit..füyu
Fuyit..füyit..füyu
Fuiyu.fuiyu..fuyiyu..fuyiu
Fuit..fuit..fuit..fuit
Dakikalarca Hasan amcanın sihirli ıslığı bir kez daha tempo olsa kana kana su içen koyun ve keçilere
Erdal GEÇER
29,06,2008/Gelibolu