"Mevsimsiz ortaya çıkan bir sis tarafından bu askerlerin tümü yutuldu. Bu sis güneş ışınlarını çok güçlü bir şekilde yansıtıyordu. Topçulara hedef gösteren askerlerin gözleri kamaştı. Hedef bilgisi gelmediği için, top ateşi bir süre kesildi. Sisin yuttuğu askerleri daha sonra ne gören , ne de duyan oldu."
- BÖLÜM:Kulübe
Çanakkale'nin koca tepelerini aydınlatan patlamalar, küçük evi de sarsmıştı. Tepelerin arasına tek başına kondurulmuş bu evde yaşayan kamburu çıkmış yaşlı adam yapabileceği en hızlı şekilde dışarı fırlamıştı. Gerçi dakikada bir adım atıyor gibiydi ama onun yaşındaki birinden de daha fazlasını bekleyemezdiniz.
Yüzünde kesin bir kararlılık barındıran bu adam, yavaş da olsa tek katlı evi ve içinden her türlü koku yayılan ahırı geçmişti . Şimdi hedeflediği kulübeye yaklaşmak üzereydi. Bu küçücük kulübeden ne umuyor olabilirdi ki?
En sonunda kapıya vardığında biraz duraksadı. Tekrar havaya baktı. Gökyüzü ışıl ışıldı.Ama bu bir şenliğin habercisi değildi. Aksine bir yasın habercisiydi. Ağır işiten kulakları bile patlama seslerini duyuyorsa cidden durum vahimdi.
Zaman kaybetme lüksü olmadığını hatırladığında elindeki anahtarı sakince yerine takıp, çevirdi. Hafif bir gıcırtı tepelerden gelen gümbürtülerin arasında dağılıp gitti.
O klasik yavaşlığıyla kulübeye girdi. İçerisi tarla ve tamir aletleriyle doluydu: çekiçler, kürekler, kazmalar, tırmıklar... sarsıntının etkisiyle hepsi denizden çıkmış balık gibi titreşiyordu. Birbirine çarpan demirlerden çıkan ses birşey anlatmak istiyordu sanki.
İçeriye girip incelemeye başladı yaşlı adam. Elini demir aletlerin üstünde gezdirdi biraz. Onu buraya getiren neydi? Niye gecenin bu vaktinde gelmişti buraya? Tabi ki de bunun cevabı çok basitti: Doğru zaman gelmişti. Kendisine verilen görevi yerine getirmeliydi. En azından ölmeden görevini tamamlayacaktı, yani öyle umuyordu.
Odayı biraz süzdükten sonra asıl hedefine doğru yöneldi. En uzak köşedeki tuğlaları teker teker kaldırdı yerinden. İlerlemiş yaşına rağmen büyük bir güçle yapıyordu bu işi. Bambaşka bir kudret gelmişti sanki. Bu yoğun çalışması sonucunda da hedefine ulaşmıştı. Tuğlalar çekildiğinde uzun bir kutu çıkmıştı ortaya. Kutunun üstünde yılların etkisiyle solmuş ama halâ okunabilen bir isim vardı: 'Salih Çavuş'. Kutuda kendi adını gören adam duygulanmıştı. Ama tek damla yaş dökmedi. Kararlılıkla ama narince-zaten pek bir kuvvet uygulayamazdı- açtı kutuyu. Kırmızı ipekten bir kumaş çıkmıştı karşısına şimdi. Heyecanlanmıştı. Aradığı şeyi bulamam korkusu yayılmıştı bedenine kısa süreliğine; fakat birkaç saniye sonra telaşının gereksiz olduğunu fark edip rahatladı. Halâ oradaydı. Tam baktığı alete dalmıştı ki; şiddetli bir sarsıntı 'acele et' dercesine uyardı Salih Dede'yi.
Büyük bir telaşla kutuya uzanıp içindekini aldı. Yine, yüz yaşını aşmış olmasına rağmen ulaşabildiği en büyük hızla dışarı fırladı. Hem de elinde ağır bir nesneyle. Bambaşka bir kuvvet vardı Salih Dede'de. Büyük bir kaosun içine tek başına ilerliyordu.