Nedenini bilemediğin yalnızlığın olacak. Herkesin içinde, bir gün bir toplantı masasında tutacak yalnızlığın. Yüzünü gizleyecek yer arayacaksın. Donuk bakışlar, buz gibi gülümsemeler saracak etrafını.
Boşver. Yosun kokuları derin denizlerde kaldı. Sığ sahillerde yaşıyoruz maviyi. Karanlığı görmeden, dibe vurmadan sürükleniyor hayat. Senin mavi gözlerin var. Uzandığın zaman dokunabileceğin ince parmaklı dostların, gerçek bir aşkın, sorgulamadığın mutlulukların var. Ilık dudaklarınla dokunduğun yüzüm parça parça yere döküldü. Ağlarken elimi bırakmıyordun.
Bir ağustos sabahı, güneşle yarışan sert bir yağmur başlıyor. Şortların üzerine uzun kollu penyeler giyiliyor. Çardaklar bir anda doluyor. Sandaletler çıkıyor, spor ayakkabılar giyiliyor. Tavla sesleri yükseliyor. Kumlar ıslanmaktan ürküyor. Yağmur herkesi korkutup biraraya getiriyor.
Yağmur balkona dahi çıkmaya izin vermeyince salonun ortasında buluyorum kendimi. Hiç oturmadığım koltuklar yüzüme bakıyor. Sandalyeler anlam veremiyor durgunluğuma. Bir anda fırlıyorum yerimden, dışarıdayım.
Yağmurdan korkmak canımı yakıyor. Nedenini bilmediğim yalnızlığımı hissediyorum. Beni, kimse yokken, kıskıvrak yakalıyor. İnat edip, koşuyorum. Bana yetişebilir mi? Bilmiyorum. Koşmak işime geliyor. Duracak gücüm yok. Sadece koşuyorum. Yollar, evler, hayatlar koşuyorum.