Hangi yollardan geçip buraya geldik hiç bilmiyorum ama sanırım asıl sorun burada bulunmamız vebunu, bu andan sonra, hiçbir yaşanmışlığın değiştirmeyeceği. Şimdi bir roman gibi okuduğumuz yaşamlar, hangi acılarla ve özlemlerle yoğrulmuştur kim bilir. Acaba bizimki de böyle mi anlaşılacak-bir satır arası tek bir cümleye sığışmış-. Yaşamda tükenene vurgun azgın bir düşün son satırıyım ben.Arkamayolun sabırsız bekleyişini alıp, yola çıkmak zorunluluğuyla tükettim, içinde çocukluğumun en çok ben olan yanını. Geri dönüşler olanaksızdı ve en olanaksızı da bir çerçevenin içinde aynanın sana gösterdiği dağılan ve bozunanimgendi. Kötürüm bir açlık sana dünyayı daraltırken, benzeri bir açlıkla artan bilme isteğin, sana tüm insanların kendilerini kandırmak konusunda varsıllaşarak yittikleri, o boşluk duygusunu gösterdi. Küçük bir çocukken, bizi mutsuz ve çaresiz kılan her şeyi, yatağımızın doldurulamaz imgelem dünyasında unutur ve orda çocuk olmanın esrikliğiyle, yaşama, anın hep aykırı bir görünümünde başlardık.Düşlerdeyeniden doğmak için gerçeğin körlüğünde ölmeyi bilen çocuklardık biz. Giderek yitirdiğimiz, yiten ama aşılmamış kalan, görüngüler dünyasında tek bir gören olmak ve geriye onca şeyden yalnızca pek az yüz ve çok az nesnenin kalması sonucu, o çocuksu bakışımızdı..
Yalnızca küçük bir çocuğun kulağına fısıldanacak türden düşler geliyor aklıma. Kayıtsızlıkla zihnimden atıyorum onları. Bana yalnızca düşlerime eşlik edenlerin ifadeleri kalıyor. Yeşilin bodur derinliğini, kahverengiyle bulanmış meraklı bakışlarla dolduruyorum. Kapalı gözlerimin arkasında ki karanlığı onların ışıklarıyla aydınlatıyorum. Nemli bir bakışı, titrek bir bakış izliyor ve ben önümde sarsılan dünyaya inat gözlerim kapalı düş kuruyorum.Ve tüm bu düşler hep aynı acıyı imliyor yüreğimde. Tutunumsuz düşleribir yana koyup gözlerimi açıyorum ve neden burada olduğumu yeniden soruyorum kendime. Nerde ve niçin döneniyor dünya, ve ben nasıl hala düş görüyorum.