Ömer AKŞAHAN
Her sabah nasıl uyanır insan ? O uyanış anının fotoğrafını çekebilseydik
eğlenceli mi olurdu bilmem. Oysa kabus dolu bir gecenin ardından, saçı başı dağılmış, traşı uzamış, gözleri çapaklı birinin yeniden güneşli bir dünyaya merhaba deyişindeki duyguya ne ad verilebilir?
Sabah 8.30. İşe başlama gongu çalar. Herkeste yelkenleri hangi rotaya çevireceği telaşı vardır. Hiyerarşi ayaktadır. Bugün
, dünden daha iyi olmalı der! Yeni bir gün, yeni heyecanlarla, daha çok satış, daha çok kâr getirmelidir onun hayatına. Buyurganlara, duygusuz, kavgacı veyaralayıcı sözlerinin yürek çeperlerinden geriye nasıl püskürtüldüğünü kim söyleyebilir ki ?
Kahredici bir trafik. Saygısız, insanı her an hayattan koparıp alabilecek denli kuralları hiçe sayan eğitimsiz bir kalabalık var, kendini insan olarak görmek isteyenlerin içinde.Her trafiğe çıkışta siluetine her zaman hayran hayran bakakaldığım dağlara kaçışın bir yolunu arar gözlerim. Köroğlu, Çakırcalı gibi destansı eşkıyaların zamanında bu trafik yoktu. Peki ama, onlar hangi duygunun tutsağı idiler? Bir şeylerden kaçış, yalnızca günümüzün bir sorunu değil...
İyi günler, ben Ömer... Nasılsınız, işleriniz nasıl gidiyor? Bir sorun var mı? Hizmet alabiliyor musunuz? Ya hayat, size yeterince hizmet sunabiliyor mu? Evde eşiniz, zamanında sofrayı önünüze koyabiliyor mu? Yemek sonrası okkalı, yandan çarklı bir kahveye ne dersiniz? Sorular duygularınızı yeterince yansıtabiliyor mu?
Gençliğimde zaman zaman oto
stop yapardım. Oğlum da üniversite yıllarında, annesinin muhalefetine karşın evle okul arasındaki yüzlerce kilometrelik yolu otostop çekerek gitmeyi adeta alışkanlık yapmıştı. Oysa ekonomik bir sıkıntısı yoktu. O, genlerinde var olan macera duygusunu ancak bu yolla yaşayabileceğine inanmıştı. Gene o yıllarda dağcılığa merak sardı. Uyku tulumu benzeri eşyalar alıp, yakınımızdaki dağ gölü kıyısında arkadaşlarıyla kamp kurmuştu. Bu kişisel kamplarından birini de dilini hiç bilmediği Almanyada bir göl kenarında gerçekleştirmişti. Bu duyguya ne demeli; gençlik ateşi mi, duyar gibiyim.
Benim otostoplarımın oğlumun
kilerden farkı, ekonomimin bozukluğundan ve şehirlerarası yolcu trafiğinin seyrekliğinden kaynaklanırdı. Burada asıl söylemek istediğim şu; çekinerek el kaldırırsınız, bilirsiniz ki, araç durmayacak. Ardından bir başka araç geçer gönülsüz kalkar eliniz, o, yine durmaz. İçinizdeki ses, hemen savunmaya geçer: Boş ver, seni alıp 200 metre ötede ya şarampole yuvarlansaydı..
Önemli olan siz
siniz. Duygularınıza ad koyun ama gem vurmaya kalkışmayın. Siz, durmayacağını bilseniz de onun; yine de el kaldırmaya devam edin. Hayat sürprizlerle doludur. Karşınıza, sizi alacak birini mutlaka çıkartacaktır...
17.11.2003 / Antalya