Kendinde olmayanı verdiğin zaman sende kalanlarla yetinmek zorunda oluğun bir zamandaydın daha bıyıkların yeni terlemiş. Bütün hormonların üst düzeye çıkmış. Aşılmamış bir düzlükte at koşturuyordun. Her şey senin içindi hayat bahçeler çiçekler bomboş vadiler ve bir o kadarda güzel olan dağların tepelerindeki o kuytu köşeler. Ama birgün acı gerçeği bilmeyerek yaşadın. Sana verilenden başka bir şey olmadını aldığın her yenilgi karşısında mağlup olarak, kafan egik kendine aynı soruları sorarak karşıladın. Nerdeydi neydi bunda suçum? Ama hep sordun sadece sormakla yetindin. Sana bir el dokunması bekledin yıllarca belki günlerce hayellerini kurdun. Üstündeki en güzel kıyafetinin içinde ta ceketinin en kuytu yerine diktiğin cebinde sakladın küçük buruşmuş ufak kağıt parçasına yazdığın sözleri. Sonra gerçek yüzüne bir tokat gibi yapıştı. yalandı herşey boş ve gereksiz.
Belkide çok karamsarız değilmi? Neden yaptığımızı bilmeden ve niçin düşündüğümüzü bilemeden yaşıyoruz. Aslında cevap kimilerine göre çok basit. Acıkıyoruz; yemek yiyoruz. Çişimiz geliyor;tuvalete gidiyoruz. istiyoruz veriyorlar. ve daha bir çokları, sence ne kadarı doğru bunların anladığın zaman diliminde kaçta kaçını doğru yaptın. veya kendini sorğularken ne kadar dürüst oldun? Hep soru dimi yine soru. Bu soruları sormakla geçeçek belkide bütün hayat. Ama yaşın ilerledikçe anlıyorsun ve kendine yeniden dönmeye başlıyorsun.
Belin büküldüğünde konuşurken kafan karışmaya başladığında. Büyük bir yolun son çıkmazına girdiğine emin olduğunda. Yaşamın anlamının büyük bir anlamsızlık olduğunu sanıyorsun. Soranlara söylüyorsun hep sanki büyük bir ağacın etrafını dolaştım. Ağaç hep aynıydı sadece dalların kenarlarındaki yaprakları farklıydı. Bilmiyorum ne kadar sormak gerekiyor. Veya neyi anlamak gerekiyor. Büyük bir düşün en heyacanlı yerinde uyandırılmakmı? Yoksa hayattaki düşe bir son vermek mi? Mesala ben intihar edenleri çok cesaretli bulmuşumdur. Yaşım çok geçmiş olabilir belki şimdi bakıyorum. Neyi neyle ve ne ölçüde yaptın sen?