EFENDİSİZ
Sularım bulandı.gri ve flu bir ortamda bulduğum her boşluğa aktım.gözyaşlarım operasyon yedi.işkence gördü.bulamadığım zamanların izinde dünya bir foseptik çukuru görünümündeydi.geri ve flu bir hissediş bu önizleme olaraktan.optimal bir kayıtlanma yaşadım,güneşin elini öpüp bayramını kutladım.zihnim bunaldı,şara çanağı içinde sakallarım kayboldu.su,tuz,ekmek ve bir de yakılış ve bir de çamurlu deryalar.
Akşam yine 8 e batıp çayları ödedim.halim imgeler acısıydı.düşün dünyam bir karabasan tadındaydı.bayatlamış çay tadındaydı zaten bütün törpülenmiş aşklar.bir uzak diyarda beynimin alfa dalgalar.sevişiyor varoluş boşluğunda.ben,se,o ve bir de vazgeçiş ve bir de renkli sular.
Televizyonun düğmesi ölüme kokuyor.ne kadar aydın tarafımız varsa sulara gömülüyor.titaniklerimiz batıyor ama yelekler ortada yok.onbeş yerimizden bölünüyoruz.her yıl bir kesik.iktidar,içimizdeki iktidarcıklar, varolma nedenimize çomak sokan paralel doğrular.do,re,mi ve bir de kahroluş ve bir de uyumsuz intiharlar.
Kafamızın kıvrımlarında yaşayacak bir darbe gerek sanırsam.zannedersem zanda yaşamak için artık çok geç.tellerimize elektrik gerek ama kaçak bedeli olmayanından.velhasıl içimizdeki davara biraz sözlük biraz gözlük gerek.kalbin içinden doğan bir tanrı gerek.zaman kadranından kayıp buzdağının eteğine çarparken bize asit yemiş bir kaygı gerek.ateş,güneş,şafak ve bir de uyanış ve bir de saf hayaller.
zamana baktım.çığ beynimize dökülmüştü.içinden cesetler çıkıyordu.farkına varılmamış ve eksik varolmuş ve tanrısal bilinci traş edilmiş hayatlarımızın içinde küçük bir kutup yıldızı var mıydı.belki de umut timsahım midesini kaçmıştı.kollarımızı kaybetme riski vardı.hatta ölme riski vardı kurgusal benliğimizin.belki de ölüm bir şarttı.
kaderin o garip,o renkli o şaşkın ve sahtekar dünyasında bir tünel vardı ucundan sevgi kokusu gelen