Her şeyden çok, biriyle konuşmaya ihtiyacım olduğunu hissediyorum son günlerde.
İçimde hapsettiğim gerilimin taşmasını istiyorum.
Çünkü kendi başıma ancak tanı koyabiliyorum hislerime.
Birilerinin içe dokunan, güçlü, genizden gelen sesine ihtiyacım var en çok.
Önümde sadece karanlık, pis sokaklar görüyorum, yaşamımın tüm pisliğinin yattığını görüyorum oralarda.
Hayatım karmakarışık ve öylesine düzensiz ki, kendimden nefret ediyorum, delilikle boğuşuyorum çoğu zaman.
Bedenimi bitirip yiyen bu hastalığın ruhuma da sıçramasını engelleyemiyorum çünkü.
Ve kendimi öldürme noktasına geldiysem eğer; bu şimdi olabilir.
İnsanın kendini yok ederek, dünyayı yok etmek istemesi (yada tersi)
içimdeki yalın korkunun beni taşıdığı en bencil gerçeklik.
Kafamı yerden kaldıramıyorum, ağlamak üzereyim çünkü yada Hitler i anlamaya.
Ama çevremde, göğsüne yaslanıp ağlayabileceğim bir anne
yok.
Ama bu akşam buz gibi bir hava var.
Birkaç saat önce dışarı çıkıp, pencereden sızan ışığın aydınlattığı ağacın, kıpırtısız yapraklarına dokundum ve buz gibi havayı çektim içime iri yudumlarla.
Hayallere kapılmama izin verdim kısa bir süre.
Ve daha ölmediğimi fark ettim.
Ben ölü değilim, yaşıyorum hala.
Ve gerçeklik; ben ona ne yapıyorsam o olur.
Unutmalıyım cenneti yada cehennemi.
Çünkü hayatım öylesine bir kerelik ki…
Hayatımı tortusuna dek yaşamalıyım, kendimi duygusuzluğa kaptırmadan yada acı çekmekten korkmadan.
Yaşamak istiyorum çünkü; yaşamak ve hissetmek…
Gerçeklik
Her şeyden çok, biriyle konuşmaya ihtiyacım olduğunu hissediyorum son günlerde.