Başını fütursuzca salmış çocukların şehri
Çöl ortasına gizlenmiş sevgi mihmanı kuşlar
Başını kuşlara çevirmiş çocukların şehri
Uzaklık düşse yanmaz avuçlardaki çizgiler
Kadere giden yola yanlış çizilmiş yol haritaları
Dönemeçlerde kalmış çocukluğun şehri
Yıkılmış duvarların ardına atılmış kırgınlığın ayağı
Bunca rezilliğin bağrında demli çayın hatırı gülüş
İnce tebessümlerle uçurulmuş uçurtmaların şehri
Gitseler de varılmaz bir derya/ ölüme yoğrulmuş mayası
Bir kadın ki sabaha varan eliyle toprağın karıncası
Belkisi kalmayan öykülerde acının tohumunun şehri
Umduğumuzdan basittir oysa ilk gün
Kesilen umman yırtılmış rahim feryat figan tarlası
Kör cellatların elinde kalmış çaresiz ceninlerin şehri
Ekmeğe bulaşan kanı yıkıyor soytarılar ki
Yine de temizlenebilir umuda çalınmış çamur
ekmeği de kutsayan fahişelerin kokulu şehri
kızımı doğurdum dün gece günü gecesinden berrak
oğlum hepten parçalanmış düşlerimde derin bir kuyu
bunca yüreğin cebinde evren kaybolmuşların şehri
Neşe Karakoyun