Görsel Bellek Oyunlarından İbarettir Belki de Hayat

Görsel belleğin diri dünyasında yaşanmış ve yaşanması ümit edilenler arasındaki çekişme hiç bitmez. Öyle ki insanı alır sürükler zamanın sonsuz algısında. Kendini alamaz, zaman zaman kaptırırsın büyünün hoş ritmine. Dans eder gibidir tüm figürlerin hareketleri, yumuşak bir koşulsuzluk hüküm sürer.

yazı resim

Kurgunun zamana ve mekana hükmedişinin izleri, derinlerden dışa vuran deniz dalgaları gibi sarsar benliği. Hani derin maviden ak köpükler haline dönüşüp Aphrodite gibi bir güzelliği yaratan dalga misali, iç dünyada bekleyenlerin karaya vurup sonlanması beklenir durur bu oyunda. Görsel belleğin tüm sınırsızlığına rağmen esnemeye çalışan sınırların acıttığı canın huzursuzluğunda gidip gelir us. Bir son ya da bir başlangıca evrilsin, değişsin, dönüşsün istenir çaresizce

Bilgisayar belleği kurgulanırken, insanın ki model alınmış mıdır bilinmez ama her ikisinde de hiçbir şey koybolmaz. Yok olduğu, hatta hiç varolmamışlığı arzulansa da bazılarının, gün gelir, tıpkı Aproditenin sudan çıkışı gibi yeniden ve yeniden doğuşu izlenir. Mutlak bir çaresizliğin yansımasıdır bellekten dışarı fırlayan görsel sahneler. Kiminde sadece görüntü kiminde ise replikler canlanır. Bazen her ikisi birden. Ancak anlaşılır ki, unutulduğu sanılan hiçbir şey unutulmamıştır.

Bazen hiç umulmadık bir yer, bir zaman ve bir anda, bir renk, bir müzik, bir ses, çekip alır görünürleştirir gizler ardında kalanı, alır taşır, belleğin ön yüzüne. Bu biraz Aproditei taşıyan midye kabuğu, biraz da bilgisayar belleğinin herhangi bir yere kaydettiği verinin basit bir müdahale ile görünürleşmesine benzer. Gerçek değişmemiştir, sonuç, Hiç bir şey yoktan var, vardan yok olamaz öngörüsünün desteklenişidir. Kaçınılmazdan kaçamamaktır aslolan.

Ne zaman bir turuncu çarpsa gözüme, sadece bir bisiklet gelir gözümün önüne, turuncu renkte bir bisiklet. Ne zaman bir mavi görsem, yeryüzünün tavanına ulaşmaya çalışan bir balon hayal ederim. Ne zaman bir sarı yansısa, güneşin sıcağı yalar geçer yüzümü. Yeşil, nedense hep gözleri anımsatır bana. Oysa ki göz boncukları hep mavidir. Çağrışımlar, hayat kurgusunun şekillenmesinde roller üstlenmiş ve sahip olduklarını hiçbir başka oyuncuya kaptırmak istemeyen bir çabayla direnmektedir. Yeni oyunlar kurulsa ve oyuncular farklı roller almış olsa da bir kıvılcım etkisi yapar çağrışım ve her şeyi beklenmedik bir anda değiştiriverir.

Yaşanan anın somut sertliğine inat hayallerin ve görsel bellekte soluklanan hayatın soyutluğu göz kamaştırıcıdır. Renkler, sesler ve kimi zaman silik formlarla ve tüm olumsuzluğa rağmen taptaze hatta capcanlıdır orada ve bu dünya, bir sığınma noktası bir mutluluk diyarıdır. Kimsenin, hiçbir şeyin müdahale edemediği, hafif sisli ancak büyülü bir yerdir. Görsel belleğin diri dünyasında yaşanmış ve yaşanması ümit edilenler arasındaki çekişme hiç bitmez. Öyle ki insanı alır sürükler zamanın sonsuz algısında. Kendini alamaz, zaman zaman kaptırırsın büyünün hoş ritmine. Dans eder gibidir tüm figürlerin hareketleri, yumuşak bir koşulsuzluk hüküm sürer.

Görsel bellek her defasında farklı kombinasyonları sıralar durur farklı sahneler ve dekorlarda, fakat o sisler ardında kalması beklenen figürler hiç değişmezler. Varolanın yok olmayışının müjdecisidirler ve ilahi bir dokunuş gibidir bu işaret. Sanki tamamlanmayı bekleyen bir puzzle gibi öyle bir yerde, bir noktada asılı kalmıştır. Kim dokunur ya da dokunmaz bilinmez ama yarımlıklara tahammülü yoktur görsel sahnelerin.

Bir oyun sahnesi, bazen de bir oyuncu gibidir görsel bellek. Yaşamın sonsuzmuş gibi algılanan uzamında bir önde bir geride kalır izlersin o soyutluğun albenisini. Kapılır gidersin büyünün, gizemin ilüzyonuna.

Görsel bellek oyunlarından ibarettir belki de hayat, sen sadece durur izlersin.

Özlem Salman
Kıbrıs, 20/02/2014

Başa Dön