Harbiye - Fatih Tramvayı

Bayramlarda, gece fener alayını görmek için yapılan tramvay gezintisi

yazı resimYZ

Fatihte doğdum, çocukluğum ve genç kızlığım burada geçti. Harbiye-Fatih ve Beşiktaş-Fatih tramvayları son durakları olan meydanımsı bir açıklıkta ileri geri giderek, rayların makaslarında gideceği yöne göre taraf değiştirirken biletçi de koltukları gidilen yöne çevirirdi. Bizim oturduğumuz apartman bu meydana açılan Şehit Kubilay sokağındaydı. Annem beni ve kız kardeşimi gezdirmeyi, dolaylı olarak kendisi de gezmeyi, çok severdi. Bu gezmelerimizden biri de bayramlarda, gece fener alayını görmek için yapılan tramvay gezintisiydi. 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı kutlamasını okulda yapardık, bayraklarla sınıfı süsler, toplu olarak okul bahçesinde marşlar söyler, konuşmaları dinlerdik. Geçit törenlerinin yapıldığı alanlara götürülmezdik.
Annem akşam yemeğinden sonra - ekim ayında havalar erken karardığı için yemek erken yenirdi - beni ve kardeşimi alır, babam bu gezmelere hiç katılmazdı, bize çok yakın olan tramvay durağına gider, Harbiye-Fatih tramvayına bineriz ve otururuz. Tramvayda oturmak çok önemlidir, tutunma kayışlarına küçüklerin boyu yetişme, büyükler de vatmanın ani frenleri ile dengesiz durumlar yaşar, arada düşerler veya bir başka yolcunun kucağına abanırlardı. Biz oturur ve etrafımıza bakmaya, Cumhuriyet Bayramı kutlamasının ışıklı süslemelerini görmeye başlardık. Tramvaylar Beyazıt Havuzunun etrafını yarım dolaşarak Çarşıkapıya yollanırlardı. Havuzun fıskıyeleri açılır ve altından ışıklandırılırdı. Çarşıkapı, Çemberlitaş, Divanyolu, Gülhane Parkı ,Sirkeci duraklarını geçip Galata Köprüsüne geldiğimizde vapurların ışıklandırmalarını görürdük. Tüm şehir hattı vapurlarına en yüksek direğinden iki tarafa doğru üçgan şeklinde ışıklandırma yapılırdı. O zaman vapurlar Galata Köprüsüne yanaşırlardı. Köprünün belirli yerlerinden iskelelere inmek için merdivenler bulunurdu. Galata Kulesi de aydınlatılmış olurdu. Tramvay Karaköyden Bankalar Caddesine dönünce buradaki büyük binalar bayraklarla donanmış ve ışıklandırılmış olurdu. Bankalar Caddesinin devamı Şişhane Yokuşu idi. O dik yokuştan tramvay adeta nefes nefese çıkardı. Şişhane Yokuşu bitince Altıncı Daire ( şimdi Beyoğlu Belediyesi) durağı nefes alma yeri idi. Orası da ışıklandırılmış olurdu. Haliçin karşı tarafındaki camiler şimdiki gibi ışıklandırılmazlar, minarelerdeki şerefelerin ışıkları yakılırdı. Tepebaşı ve oradan İstiklal Caddesine dönülünce ışık seli başlardı. Bazen caddenin ortalarında, bazen Taksim Meydanına yakın yerde Fener Alayı bizi karşılardı adeta. Annamin amacı bize fener alayını göstermekti. Askerler ellerinde uzun sopaların ucundaki yağ kandilleri olmalı, uzun bir konvoyla tramvayın yanından geçerlerdi. Çoğu kez dönüşümüzde tekrar fener alayını yakalardık. Çünkü Tünele kadar gidip dönüyorlarmış. Tramvayımız Taksim Meydanına gelince Atatürk Anıtı ışıklanmış ve etrafında çok çelenkle donanmış olurdu. En güzel görüntü Taksim Meydanındaki sulardı. Maksemde biriken sular bazen şelaleler şeklinde, üzerine ışık hüzmeleri vurdurularak akıtılır, bazı yıllar fıskıyeler halinde yükseğe ,yine ışık hüzmeleri altında fışkırtılırdı. Bizim bayram gezimizin adı ; fener alayını ve suları görmeye gittik veya gideceğiz, şeklinde idi. Tramvayımız Harbiyeye doğru Elmadağ caddesinden devam eder, Harbiyede bir u dönüşü yaparak tekrar Taksime doğru yoluna devam ederdi. Annem bize kalkmamamızı söyler ve yeniden üç tane bilet alırdı. Tramvaylarda biletçi vardı. Elinde ahşap, kapaklı bir kutunun içinden bilet keser ve üzerine hangi duraktan bindiğimizi kırmızı kalemle işaretlerdi. Arada bilet Kontrolü için görevli biner ve bileti yırtardı, herhalde tramvayın gidiş yönüne doğru işaretlenmiş durağa da bakıyordu.
Gidiş, dönüş bu yolculuğumuz iki saat kadar sürerdi. İstanbulu ışıkları, bayrakları,Fener alayı coşkusu içinde yaşamış olurduk. Bu gün hala gözümün önünden gitmez gördüklerim ve içimdeki coşku silinmez. Cumhuriyet Bayramı kutlamaları kırklı yıllarda sadece okullarda ,resmi dairelerde ve Hükümet Erkanı tarafından bir seremoni biçiminde olmayıp, ana babamız,tüm vatandaşların katıldığı bir coşku ile kutlanırdı. Ne mutlu bizlere ki bu çoşkuyu yaşadık, hala yaşıyoruz ve genç kuşaklara bir şeyler söylemeye çalışıyoruz. Cumhuriyetin Kurucusu Ulu Önder ATATÜRK, ben sana minnettarım.

Başa Dön