uzun, tozlu yollardan gelmiştik,
henüz paylaşacaktık seninle
avucumuzda tuttuğumuz hasretimizi,
elbet söyleyecektik o eski günlerin güzelliğini,
koklayıp o odalarımızın havasını,
bir bir açıp kapılarını, bir parça soluklanarak
misafir odamızda,
- bugünkiler anlamaz pek dilimizden,
salon mu vardı misafire o zaman -
diyerek hasret giderecektik seninle.
bir bardak suyu bölüşerek başlayacaktık söze,
ahşap tavana bakacaktık sonra,
sonra belki kalmıştır diye dinleyecektik duvarı
duruyordur diyerek o eski güzel
sözlerimizden biri,
tavana bakacaktık tekrar, kaldı mı diye
bizi anımsatan bir işaret, bir iz,
sen, asılı kalmış iki çengeli işaret ederek
bak ! hâlâ duruyor diyecektin bizi sallayan
beşiğin halkası, ama paslanmış, çürümüş biraz,
duyar gibiyim sesini, işte bak yine o ses,
bir şarkı gibi, annemin söylediği ninni,
ne kadar da sıcak ve hisli,
henüz paylaşamadan seninle o sıcak sevgiyi,
taze bir ekmek gibi kokan o hasreti,
bak kapı çaldı yine.
uzaklardan, uzak yollardan gelmiştik,
hasret ve süt kokan kederleri içmiştik.
2
ah kardeşim,
ne sıcak olurdu o kış geceleri, radyo çalardı,
bir yanda, bir yanda kedimizin mırıltısı,
çivit mavisi duvarımızda asılı dururdu
daima bir Saatli Maarif Takvimi,
bir de hiç unutmadığım o ses,
yemeğin kokusuna karışan annemin sesi,
sofra hazır gelin çocuklar, Can, salataya tuz koy,
kaç gece mutlu olmuştuk acaba bir yılda ?
kaç gün gülmüştük ?
herşey sanki dünmüş gibi taze,
ne zaman geçti bunca sene ?
sen, sofradan tabakları topluyorsun yine tek tek,
annemse sobadan ateş alıyor mangala,
ve dedemin köpüklü kahvesi pişiyor ateşte,
nenem, radyonun başındadır, Hamiyeti dinliyordur,
kaçırmaz keman taksimini, sonra iki damla
yaş akar gözlerinden, doksanüç harbini anlatır,
bir de nasıl göç ettiklerini.
uzaklardan, uzak yollardan gelmiştik,
hasret ve süt kokan kederleri içmiştik.
3
ah kardeşim,
ne sıcak olurdu o yazlar bahçemizdeki,
eriğin gölgesinde bütün bir yazı hapsederek
ellerimize, sanki kış hiç gelmeyecekmiş gibi
akşamı beklerdik, sanki gündüzlerden daha az
kedersizmiş gibi,
birşeyler getirmesini beklerdik gecenin,
kutularda sakladığımız bebeklere hiç olmazsa,
ama ne gelen oldu, ne de kapımızı çaldı bir el !
akşam olur olmaz evimizde,
önce karartma gecelerinden kalma
perde iner, sonra sanki hiçbirşey olmamış gibi
uyanırdık en derin hasretlerden,
ellerimiz göğsümüzde beklerdik,
çaresiz öyle beklerdik,
sanki hasretin içinden gelmiştik,
çocuklarıydık sanki hasret ananın,
sanki birşeyler tutuşturacaktı elimize zaman,
hiçbirşey olmadı öyle beklediğimiz gibi,
ne de geldi beklenen !
sen, yollara düştün bir gün,
arkandan ben,
böyle düştük hasret yollarına.
az yolumuz kaldı, haydi gidelim,
yine o süt kokulu kederleri içelim .