dürbün gibi gözlere sahip olmalı insan
herşeyi gözünde büyütüp
en ince ayrıntısına kadar fark etmek için değil
dürbünü ters çevirip
gözünde büyüttüğü meseleleri küçük görmek için
böyle gözlere sahip olsaydık
gözümüzde büyüyen meseleler
aşılmaz denilen dağlar küçücük kalırdı
tırmanılamaz denilen ağaçlar ufalır
bu ağaçların en üzerinde duran en lezzetli meyveler toplanırdı
meseler dertler ufaldı mı çözümüde kolay olurdu
küslükler kavgalar biter
barış hakim olurdu
zaten hangi kavgamızın nedeni, bir incir çekirdeğini doldurdu ki
hangi savaşımız, bir damla kanın dökülmesine değdi ki
hangi küslüğün sebebi, barışıldığında hatırlandı ki
söylediğim gibi insan dürbün gibi gözlere sahip olmalı
dürbüne tersten bakıp
insanları küçük görmek için değil
dürbüne düzgün tarafanıdan bakıp
hayatın küçük ayrıntılarını büyütüp
küçük ayrıntılardaki güzellikleri fark edebilmek için
söz gelimi rüzgarda dalgalanan kavak ağaçlarının yapraklarını görebilmeli
ıhlamur ağacının tam da şu an içinde olduğumuz dönemde
açan çiçeklerinin kokusunu duyumsaya bilmeli
insanın gerçekten dürbün gibi gözleri olmalı
en azından benim olmalı
çünkü benim bir dürbün gibi gözlerim olsaydı
balkonumdan bir nokta şeklinde görülen evine bakabilirdim
pencereye çıkma ihtimali için tüm gün balkonda bekleyebilirdim
ne bileyim işte bilirsin beni
senin niyetine evini seyredebilirdim
niyet güzel olunca, taş duvarları seyretmekte güzel olurdu
evet gerçekten insanın dürbün gibi gözleri olmalı
bir de ne zaman ters çevirip ne zaman düz tutacağını söyleyen kalbi