Bir düş görmüştü doğa, hayra yoramadığımız. Denizler, dağlar, güneş sarı saçlı mavi bakışlı bir efsane için ağladı. Biz de yetim kaldık.
Oysa,Soluk olmuştu nefessiz kalan millete bakışları. İnkılâplar, gayret ,kalkınma hamleleri; şimdilerde bir bir sattığımız İnhisar(tekel), Sümerbank onun yadigarı. Yok artık Kızılay’daki iğde ağaçları. Ankara gecekondu diyarı...
Hep, kapitalizmin temsilcisi Batı’ya ve Amerika’ya kapılandık “O”ndan sonra. Yeri geldi, bir sente muhtaç ettik memleketi. Kavga ettik sokaklarda utanmadan. Birliğimizin temeline kendi ellerimizle dinamit koyduk. Onun adını kullanarak yanlışlarımızı doğru göstermeye çalıştık. Bir özür dahi dilemedik ruhundan.
Millet malını peşkeş çektik kılımız kıpırdamadan. Bazılarımız, küfrederek nemalanmaya çalıştık arsızca “O”ndan. Bir kısmımız, samimiyetsizlik ve sahtekârlığa kurban ettik. Bu yolda mesafe de kat ettik. Siyasetin her yelpazesinde su’istimalde zirvedeydik. Bilemedik bıraktıklarının kıymetini. Hayırsız mirasyedi evlatlar gibi fütursuz davrandık.
Her sözünü, her mesajını yanlış algıladık. Onun, birlik ve beraberlik içerisinde, barış içinde yaşarsak; dünyaya karşı caydırıcı olup onları barışa mecbur kılacağımızı kast ettiği “Yurtta sulh cihanda sulh” sözünü, diplomaside masa başında korkak ve ürkek davranmak olarak tevil ettik. Cesaretsizliğimize, basiretsizliğimize dayanak yaptık.
Hasılı hazana hazan düştü ondan sonra. Kurduğu uçak fabrikalarını kapattık. İthalat cenneti (!) yaptık ülkeyi aklımızca… Tam bağımsızlık ülküsünü akamete uğrattık. Ölümünden sonra, yaptığı cümle kalkınma hamleleri akim kaldı. Ardından bulutlar,kuşlar ağladı, kasımpatılar üşüdü. Biz aklı ermez sabiler gibi davrandık. Sadece her 10 Kasımda kuru kuru toplandık. Hazana hazan düştü anlamadık,anlayamdık...
Ankara,10Kasım 2010İ.K