Herkesin Bir Pako'su Var Belki de

Bugün uzun süredir iç kanamalarımı saymazsak ilk ağlayışım.

yazı resim

Bugün uzun süredir iç kanamalarımı saymazsak ilk ağlayışım. Eskiden bir "şampiyon" filmini her seyredişimde ve aynı sahnede ağladığımı hatırlarım bir de aile içi kavga sonrası kovulduğumda evden. Hani son bir maç yapar şampiyon ve maçın sonunda ölür ya. Oğluyla birlikte ben de ağlardım.
Son dört yıldır ölü gibi dolanıyorum, aşk, karşılıksız sevda, vesaire. Boğazıma yular ip geçiren cellatları her görüşümde boynumu bükmek, yüzümü çevirmek gibi kaçışlara tutundum. Aşk ne kadar uzaklaştırıyor insanı. Ne kadar dağlıyor. Neyse geçiyor artık. Yavaş yavaş dönüyorum hayata, ağır hasta kompartımanından hava değişimi verdiler artık.
Bugün neden ağladığıma gelince. Belki bu da yaşadıklarımla ilgiliydi. PAKO'nun ölümü üzerine Hıncal Uluç'un yazdığı cimbom öyküsüne gelen cevap: Karşılıksız sevgi. Kendini adamak. Soyutlanmak dünyevi ihtiyaçlardan. Sevgisini hiç saklamadan gösterebilmek. Ölüme bile direnen sadakat duygusu. Belki de her insan tatmalı bu duyguyu. Benim de bir kedim vardı. Sokakta yaşardı. Onun da birgün ölüsünü bulmuştum. Köpekler boğmuştu. Yavruları ya ölü doğardı ya da pek yaşamazdı. Bir erkek yavrusunu büyütebilmiştik. Annesi ölünce onu pek nadir görürdüm. Küçüktüm o zamanlar. Sevgili kediciğim. Bir de coli adında köpek vardı. Ne zaman köye göç etsek yazları fındık toplamak için uzak evlerden bizi ziyarete gelir bizi beklerdi. Ön bacakları çarpıktı. Araba çarpmıştı. Sevgili coli. Şimdi büyük bir şehirde beton gemiler arasında çok özlüyorum o eski günleri çok.

Başa Dön