Evet, yanlış anlamadınız, hiç konuşmayacağım bir sevgili istiyorum. Bu yaşanılan, belki bir saniye, belki bir saat, belki bir gün, belki de bir ömür sürebilir. Bu önemli değil. Önemli olan bunun olabilme ihtimali. Aslında şu ana kadar süregelmiş olan ilişkilerin dışında bir şey değil istediğim. Arada bir olan bu ilişki yansımasının, hep süregelmesi, sürekli yaşanması.
Seni, herhangi bir yerde görebilirim. Zaman veya mekan, kesinlikle önemli değil şu anda. Yanına geliyorum, sessiz ve sakin bir şekilde oturuyorum karşına. Beklediğim hiçbir şey yok. Beklentiler sadece zaman içerisinde çürümüş muhabbetlerde kalıyor. Çıtımı bile çıkarmıyorum. Sen, şaşkın gözlerle bana bakıyorsun. Aslında sen de ne yapacağını bilemiyorsun. Belki sen de bir aşk yaşıyorsun şu anda.
Kafamı hafif yana çeviriyorum, bakıyorum güzel gözlerine mahmur mahmur. Garip bir şefkatle sunuyorum sessiz gözlerimi sana. Sen de şaşkınlıktan açtığın o iri gözlerinle, bakıyorsun bana. Bu duyumu, içimdekini doyurana kadar devam ettiriyorum. Sonra bu yetmiyor. Ellerimle dokunmaya başlıyorum sana. Güzel yüzünün haritasını çıkarırcasına hafif nemli ve pamuk tenine dokunuyorum. Sen de yavaş yavaş normal gözlerle görebiliyorsun artık olanları. Evet, senin de düşündüğün gibi, bu aşk. Saçlarını sevdiğim zaman sanki, sonsuz dağların esirliğinden kurtulmuş bir mahkum gibi, uzandığımı hissediyorum yeşil kırlara. Kırların uzandığı sonsuzluk, elimdeki saçlarda bitiyor. Bak sende dokunuyorsun bana, beni o dağlardan çekip kurtarmaya çalışırcasına. Bu duyumuzu, içimizdekini doyurana kadar devam ettiriyoruz. Bu sırada gözlerim, gözlerine öylesine bir zincirle kenetlenmiş ki, onu yok edebilecek güç, sadece mucizeden ibaret kalıyor. Zamanı tahmin edemiyorum. Çünkü uçup giden kum tanelerinde saklanmış, rüzgar olmuş. Ben ise bu rüzgarda sana daha da çok yaklaşan bir yaprak. Boynuna eğiliyorum, o güzel teninin, hafif tuzlu kokusunu, ciğerlerimin ta derinlerine gönderiyorum. Sanki duyularımın hepsini tatmin ettirircesine bir yolculuk yaşıyorum. Bir anda kendimi, koca denizlerin ortasında, bir gemide buluyorum. Dalgalar, gökyüzünü kapamaya çalışırcasına, aşmaya çalışıyor beni. Evet, burada fırtınalar kopuyor. Sonra sende ciğerlerini dolduruyorsun benle, gözlerin gözlerimde, tenin tenimde. O kadar hafif, şeffaf ve saf ki yaşananlar, artık bir beklenti olmadan gerçekleşiyor her şey. Biz sadece konuşmayan iki sevgiliyiz şu anda. Belki de eski insanlar gibi konuşmayı bile bilmeyen. Fırtınaların arasında, beni kesinlikle engellemeye çalışmayan sert rüzgarın ardından yaklaşıyorum sana. Nefesini nefesimde hissediyorum, her şeyin benimle şu anda. Bir öpücük konduruyorum sana, sessiz dudaklarına, sonra bir tane daha. Ruhum, senin melodilerini duyuyor. Bir senfoni yaratıyoruz seninle, düşlerin senfonisini. Sonra sen...
- Seni seviyorum. Tatlım duyuyor musun, seni çok seviyorum.
- Pardon?
- Yine daldın gittin, başka diyarlara. Seni seviyorum diyorum. Sen benim hayatımın diğer yarısısın.
- Ben de seni seviyorum canım.
(Söylediğim gibi, bazen gerçekten hiç konuşmayacağım bir sevgiliyi umut ediyorum, hayallerin arasında...)