2008 yılında Yeni Zelanda sol kanat İşçi Partisi üyesi Avukat John Tamihere, Holokostu sürekli duymaktan hasta ve yorgun düştüğünü açıklamaya cesaret etmişti ! Tabi bu söylemi nedeniyle Tamihere Yahudi lobisi ve kuruluşlarınca Nazi sempatizanı olmak ve kurbanların anısına saygısızlık etmekle çok sert bir şekilde suçlanmıştı.
Ancak, Tamiherein bu söylemi Holokost yorgunluğu denilen bir olgunun da gündeme gelmesine yol açmıştı. Holokostun çok sık gündeme taşınmasının insanda bıkkınlık ve doygunluğa yol açan psikolojik bir bozukluk oluşturduğuna ilk kez Avustralyalı Prof. Colin Tatz dikkat çekmiş ve on sekiz yaşındaki bir gençten o dönemi anlamasını beklemenin boş bir şey olduğunu söylemiştir.
Holokost ve antisemitizme TV, basın, dergiler, internet, sosyal medya, sinema ve kültürel etkinliklerde gereğinden fazla yer verildiği, abartıldığı ve bundan sıkılanlar, bıkanlar olduğu bir gerçektir. Ayrıca öyle bir noktaya gelindi ki dünya çapında Holokost anmalarının İsrailde yapılması bu devletin gövde gösterisine, Evanjelist hezeyanlarla Allahın seçilmiş kavmi olduğu iddiasında olan bir ırkın yeniden kutsanması, yüceltilmesi, neredeyse tapınılması, ve adeta yaptığı her savaş ve saldırının haklı ve tanrısal kabul edilmesi gerektiği konumuna dönüşmüş durumda.
Amerikalı Prof. Simone Schweber Holokost eğitimine küçük sınıflardan başlanmasının, bunun yıllarca sürmesinin, aynı bilgilerin sürekli tekrar edilmesinin öğrencilerde bıkkınlık ve sıkıntı yarattığını, öte yandan İsrail-Filistin sorunu nedeniyle bazı kuruluşların bu eğitimi vermekten vazgeçtiklerini dile getirmekle gerçekçi bir yaklaşımda bulunuyor.
Ancak, eğer bu konu ders olarak okutuluyorsa o zaman tarihin en başından başlamak gerekmez mi ? Örneğin, din kitaplarında büyük bir iftiharla anlatılan Eriha Soykırımı ile ! Diğer taraftan Haçlı ve İslam ordularının yaptığı katliamlar, Kızılderili, Hiroşima, Nagazaki, Vietnam, Cezayir, Rwanda, Bosna Hersek, Srebrenitsa, Hocalı gibi soykırımlar neden ders olarak okutulmuyor ? Holokostta Yahudilerin yanı sıra katledilen Çingeneler, eşcinseller, dinsel gruplar, din adamları, Polonyalılar, fiziksel özürlüler, komünistlerden neden söz edilmiyor ?
Üstelik geçmiş acıları sürekli kaşımanın, sado-mazo bir sapma olması bir yana, bunu protesto edenleri, tepki gösterenleri, eleştirenleri veya bıkanları saygısızlık ve duyarsızlıkla suçlamak da hiç doğru değildir. Londra İnsani Bilimler Enstitüsü Direktörü Slavoj Zizek antisemitizm suçlamasının İsraile yönelik haklı eleştirileri karalamak amacıyla sıklıkla başvurulan bir yöntem olduğunu, bunun artık herkese yöneltilir hale geldiğini belirtiyor ve ekliyor:
Holokostun bundan daha itici ve alaycı bir manipülasyonu düşünülebilir mi? Birinin çıkıp, Holokost kurbanlarına asıl saygısızlık edenin, siyasal hedeflerini meşrulaştırmak için bunu bir araç olarak kullanan İsrail devletinin ta kendisi olduğunu dile getirmesi gerekir.
Amerikalı siyasal bilimci Prof. Norman Finkelsteinın Holokostun endüstriye dönüştüğünden söz etmesinin nedeni de budur: Zira İsrailin bunu siyasal istismar, mağduru oynama ve ticari kazanç kapısına dönüştürdüğü artık iyice açığa çıkmış durumda. Bu bağlamda, Haaretz gazetesinin 24.1. 2020 haberine göre Netanyahu hükümeti Holokost kurbanlarının anılarını ihaleye çıkarıp en yüksek teklifi veren ülkeye satacakmış ! Bir önceki müşteri Polonya, yeni müşteri ise Rusya imiş! Gazete şöyle diyor:
Çok üzücü olsa da, ne tarihsel gerçekler, ne kurbanların anıları, ne de geleceğe yönelik dersler İsrailin politikasına yön vermiyor ve bu şaşırtıcı değil. Bu politikayı dar, anlık, siyasal ve diplomatik çıkarlar belirliyor, temsil ettiğini iddia ettiği insanların trajedisi de bu kapsamda.
Doğrusu anıların ihaleye çıkartılarak satılma işlemini aklım ve mantığım almıyor ve gerçekten inanamıyorum. Kuşkusuz, dünyanın tek derdi Holokost, antisemitizm ya da islamofobi değildir. Zira, resme geniş açıdan baktığımızda terör, yabancı düşmanlığı, ırkçılık, aşırı sağ, şoven milliyetçilik, ve Fransız siyasal bilimci Prof. Gilles Kepelin dikkat çektiği gibi dinsel özgürlük gerekçesiyle dincilik, fanatizm ve tarikatlaşmanın tehlikeli bir şekilde yükselmesi, buna karşın laiklik ile ifade özgürlüğünün çöpe atılmasıdır. İşte ön plana çıkarılması gereken toplumsal ve uluslararası sorunsal budur ve diğer hepsi zaten bu sorunsalın kapsamındadır. (Kaynakça: LOBS, Haaretz, Şalom gazetesi, Wikipedia)