Birbirine geç kalmışlık duygusu öldürür en çok da insanı.
Neye yanacağını , neye kızacağını bilemez çünkü.
Tek yapabildiği ; acı çekmektir.
Ölürcesine acı çekmek...
İmkansız aşktı bizimkisi.
Ne kavuşabiliyor ne de ayrılabiliyorum.
Öyle bir yerdeyim ki, ne gidebiliyor ne de geri dönebiliyorum.
Öyle bir aşk ki bu, iyileşmek için uyuduğum her gecenin sabahında daha da beter uyanıyorum.
Öyle bir anda giriyor ki yüreğimin en ücra köşesine , ölsem de sürünsem de çıkarıp atamıyorum.
Elinin tersiyle itse de beni, acımdan mutluluklar yaratıp vazgeçmemek için çabalıyorum.
Yolun sonunda öleceğimi bilsem de yürüyorum.
Vazgeçmiyorum senden! Vazgeçemiyorum.
Nasıl vazgeçerim zaten bu kadar severken?
Kim layık olabilmiş ki böyle bir aşka, bu kadar acizken?
Vazgeçmem senden. Vazgeçemem.
Nefesimsin artık.
Bedenimsin.
Benimsin.
Uzakta da olsan benimlesin.
Hasretiyle uyuyup rüyalarıyla uyandığım çocukluk hayalimsin.
Biliyorum imkansız.
Biliyorum hiçbir zaman olamayız seninle.
Çekip alamam seni kalbime.
Sevsen de, istesen de gelemezsin benimle.
Biliyorum.
Seni başkasına yazan, beni sensiz bırakan kadere isyanım.
Öyle bir ateş düştü ki , yanıyor duruyor sol yanım.
Ağlasam geçmiyor , istesem gitmiyor.
İsyanlarım çare değil artık sensizliğime.
Acı çeke çeke seveceğim , razı oldum kaderime.
Bir kez olsun değmeden gözlerin gözlerime, ölüp gideceğim.
Ama merak etme!
Ateşlerin en dibinde de yansam yine seni seveceğim...