İttifakı ifadelere bugünkü köleci mantıkla bakıp ta; İbrahimin karısı Sarayı kardeşim diye tanıtıyor olmasını nesepsizle belirtme cehaleti, hem tarih bilmezliktir. Hem en büyük kusur ve hem de insafsız bir izandır. Ve de bir başka türden eylem ve söylemlerle tarihsel bir bilginin karartılması olmaktadır.
Köleci mantık, Sara-Hacer anlatımındaki kadının tarihsel rolünü bilmiyordu. Köleci yapı, içinde koptuğu kolektif yapıda anlatılmış olan Sara hikâyesini bilse bile; Saranın çocuk vermeme olgusu, köleci sistemin miras hukuklu ihsas kurallarına aykırıydı.
Bu nedenle; köleci sistem Saranın neden çocuk vermediğini açıklarken sara kısırdı diyerek, kendisinin kolektif geçmişli bilincini gizleyecekti.
Çünkü köleci süreç kendini ezelden beri hep böyle mülk sahipleriyle mülkten yoksunların oluşturduğu gelenek yapılar içinde olduğunu söylüyordu.
Rızklar ezelden beri keyfi takdirle dağıtılmıştı. İnsana (köleye) rızkından (köleliğinden) başkası yoktu. Rızklar dağıtıldıktan sonra kişiler ya köle ya da zengindiler. Anlatılan hikâye buydu.
Köleci sistem kendisini bu referansa göre tanıtıyordu. Oysa kolektif referanslar da, payların dağıtıldığı böyle bir geçmişin, hiç olmadığını ortaya koyuyordu.
Unutmayın ki ittifaklı dönem içinde "doğurma-doğurtma düzenli ayrışmalar" ittifakı kardeşliğe bir bağlamdı. Doğuran doğurtan ayrışması ana baba mirasçılığına atıf değildi. Ana baba velayetinde olan çocuk sahipliği de değildi.
İttifak içinde paylaşım sonrasında bir gruba düşen çocuk o totemi aitliğin kişisi oluyordu. Çocuk o totem soydan gelen bir aitlik olmakla otomatikman o grubun mirasçısıydı. Gruba mirasçılık, gruba bağlılığın sonucuydu.
Siz El in çocukları değildiniz. Siz El e mirasçı da değildiniz. El, size miras da bırakmıyordu. El var olan kamu sal zenginliğe takdirde bulunmak suretiyle kamu zenginliğini kimilerine dağıtıyordu.