"Kadirli Bohçası" Üzerine

Kadirlide Geçmiş yağmura kepenek almak diye bir deyim vardır. Bu eserdeki yazılar da bu deyime uygun bulunabilir. diye belirtiyor. Kitabın yazarı İrfan Can, 1952 yılında Kadirlide doğmuş. Kendisi Anam, bilge bir kadındı ve halk kültürünün taşıyıcısıydı. Kendisinden halk hikâyeleri, ağıtlar, Karacaoğlan Şiirleri, mantuvar türküleri dinleyerek büyüdüm. Halk kültürüne ilgimi daha çok anama borçluyum diyor. İrfan Can, Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunudur. 1977 yılında öğretmenlik hayatına başladı.

yazı resimYZ

Kadirli Bohçası, Emekli Öğretmen İrfan Canın yazdığı, Kadirliyi çeşitli yönleriyle anlatan bir eserdir.
Bu eserde İrfan Can, Kadirlinin tarihini, kültürünü, Kadirlinin yetiştirdiği değerleri çeşitli belgelerle ve tanıkların anlatımlarıyla dile getiriyor.
Yazar, önsözünde 1987 yılından bu yana Kadirli Kültürü ve Tarihi üzerinde araştırmalar yapmaktayım.
Emanet edilen belgeler, bilgiler ve sözler vardı. Kaybolmasın, unutulmasın diye bunların bir kısmını burada toplamak istedim. Ancak belgelerin hepsine yer veremedim. diye belirtiyor. (Sayfa 7)
Esere Kadirli Bohçası adını vermiş. Bohça, İçine çamaşır, giysi gibi şeyler konulup sarılan ya da bağlanan dört köşe kumaştır. Genel anlamda, annelerin giysileri sarıp sandıkta veya dolaplarda sakladıkları kumaştır, bunlar.
Geleneklerimizde birbirlerini seven ve fakat aileleri tarafından evlenmelerine izin verilmeyen gençler, kendi aralarında anlaşıp kaçarlardı. Bu kaçma esnasında kız, yanına hazırladığı bohçasını da alırdı. Bu bohçaya en değerli eşyalarını, en güzel giysilerini ve kimlik belgelerini koyardı.
Bir de düğün geleneklerimizde Nişan Bohçası dediğimiz bohçalar vardır. Anadoluda bu gelenek hala devam etmektedir.
Gelin veya damat, karşılıklı olarak birer bohça hazırlayıp karşı tarafa hediye ederler. Erkek tarafı kız tarafına, kız tarafı da erkek tarafına bu bohça ile çeşitli hediyeler hazırlayıp götürürler.
Nişan bohçasının asıl amacı, ailelerin birbirini daha yakından tanıyarak, samimiyet kurmalarını sağlamaktır.
Erkek tarafı, genellikle bohçada kız için, gecelik, terlik, makyaj malzemeleri, dantelli bornoz takımı, parfüm seti, iç çamaşırları gibi hediyeler bulundurur. Ayrıca ailenin diğer fertlerine de birer hediye koyardı.
Kız tarafı ise oğlan için saat, tesbih, ayna, iç çamaşırları, pijama, mendil, namazla, sabun lifi, kese, havlu gibi çeşitli hediyeler gönderirdi.
Kitabın yazarı, yukarıda anlattığımız gelenek ve göreneklerden hareket ederek Kadirliyi ilgilendiren farklı konular bir araya toplandığı için kitabın adını Kadirli Bohçası koydum diyor.
Kadirlide Geçmiş yağmura kepenek almak diye bir deyim vardır. Bu eserdeki yazılar da bu deyime uygun bulunabilir. diye belirtiyor.
Kitabın yazarı İrfan Can, 1952 yılında Kadirlide doğmuş. Kendisi Anam, bilge bir kadındı ve halk kültürünün taşıyıcısıydı. Kendisinden halk hikâyeleri, ağıtlar, Karacaoğlan Şiirleri, mantuvar türküleri dinleyerek büyüdüm. Halk kültürüne ilgimi daha çok anama borçluyum diyor.
İrfan Can, Erzurum Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi mezunudur. 1977 yılında öğretmenlik hayatına başladı.
Kadirli Lisesinde 30 yıl kadar öğretmenlik yaptı. 2017 yılında emekliye ayrıldı. Emeklilik döneminde bu eserine hayat verdi.
İrfan Can, Kadirli Bohçası adlı eserini yayınladıktan kısa bir süre sonra Aralık 2018 yılında Hakka yürüdü.
Kadirli Bohçası Adanada Kasım 2018de Ekrem Matbaasında basılmış. Kapak tasarımı Tarihçi Cezmi Yurtsever ile İrfan Can tarafından düzenlenmiş. Kitabın editörlüğü ise Nuri Delikurt ile Mehmet Bal tarafından yapılmış.
Eser, yazarın annesi Fatma Can ile babası Hasan Ali Cana ithafen yazılmış. Eser, 457 sayfadan ibarettir.
Kadirli Bohçası, Kadirlinin tarihi gelişimi ile başlıyor. Kadirlinin Roma Döneminde MS 69-96 yılları arasında Flaviopolis adıyla kurulduğu anlatılıyor.
Flaviopolis Flavienlerin Şehri anlamına gelmektedir. Flavienler, MS 69-96 yılları arasında Roma İmparatorluğunu yönetmişlerdir. (Sayfa 9)
Kadirli adının tarihi gelişimi verilerek adının nereden geldiği anlatılıyor:
Flaviopolisten sonra Kadirliye Kars adının verildiği biliniyor. (Sayfa 18)
Kars-ı Maraş veya kısaca Kars, Zül- Kadriye Eyaletinin sancaklarındandır. (Sayfa 18)
Yazar, çeşitli ilim adamlarının Kadirli hakkındaki yazılarından faydalanarak düşüncelerini destekliyor:
Prof Dr Yılmaz Kurt ise Karsın (Kadirli) Çukurovanın ilk Türk yerleşim merkezlerinden biri olduğunu belirtir. Kars sözcüğü eski Türkçemizde Deve ve koyun tüyünden yapılan dokuma giysi anlamında kullanılmaktadır der. (Sayfa 18)
Sülemiş Tepesi, Kadirliye kuşbakışı hâkim olan adeta Kadirliye hükmeden bir tepedir. Yazar, bu tepenin adının nereden geldiğini anlatarak, Kadirli Şehrinin yüzyıllardan beri bir Türk şehri olduğunu dile getiriyor:
Kadirlide Savrun Çayının batısında yükselen Sülemiş Tepesi vardır.
Sülemiş ismi Kadirlideki Türk hâkimiyetini 13. Yüzyıla kadar götürmektedir.
Coğrafyamızı ilgilendiren iki Sülemişin varlığını biliyoruz. Sülemiş Bey, 1243 yılında yapılan Kösedağ Savaşına katılan ve Anadolu Selçuklularını yenilgiye uğratan Moğol Komutanı Baycu Noyannın torunudur. Sülemiş Bey, İslamiyeti kabul eder, kaderini Anadoludaki Türklerle birlikte kuracağı devlette arar. Tatarlardan ve Karamanlı Türkmenlerinden oluşan bir ordu kurarak İlhanlılara isyan eder. Sivas, Kayseri ve Maraş, yakınlarında Moğol orduları ile mücadele eder. (sayfa 22-23)
Diğer Sülemiş ise Memlük Devletinin en güçlü hanlarından Melik Emir Baybarsın oğludur.
Sülemiş adı, ister Sülemiş Beyden, ister Emir Baybarsın oğlu Sülemiş Handan kalsın, bu adın Kadirli Coğrafyasında 13. Yüzyıldan beri kesintisiz olarak kullanıldığını gösterir. (Sayfa 23)
Sülemiş Türkçe bir kelimedir. Kelimenin kökü sü dür Asker ya da ordu anlamındadır. (Sayfa 24)
Kadirlinin Milli Mücadeledeki yeri ve önemi de eserde başarılı bir şekilde ele alınıyor. Çukurova Üniversitesi Öğretim Görevlisi Abdurrahman Kütükün yazdığı yazılarından örnekler veriliyor. Özellikle dönemin Kadirli Müftüsü olan Tayyipzade Müftü Osman Nuri Efendinin oğlu Mehmet Saygılı, babası ile ilgili çok geniş bilgiler aktarıyor.
O dönemde Kadirlide az da olsa Ermeni ailelerin olduklarını, bunların Kadirli halkıyla Milli Mücadele yılları öncesi sorunsuz olarak birlikte yaşadıklarını öğreniyoruz:
Kadirli, Mondros Ateşkes Antlaşması hükümlerince 7 Mart 1919 yılını takip eden günlerde Fransız Mösyö Subi ve Viyerson adındaki iki teğmen komutasında otuz süvari askerden oluşan Fransız birliklerince işgâle uğradı...
O dönemde Kadirlide 500e yakın bir Ermeni nüfusu vardı. Ermenilerle Türkler gayet iyi ilişkilere sahipti. Hatta Ermeni tehciri sırasında Kadirli halkı, Ermenileri Osmaniye yoluna kadar uğurlamışlardı. Tehcirden dönen Ermenilerle de aralarında büyük çaplı bir çatışma olmamıştır. (Sayfa 85)
Fransızların Kadirliye gelmesiyle Ermenilerin, kendilerine ait olmayan malların kendilerininmiş gibi davranarak almak istemelerinden dolayı bir komisyon oluşturulur. Aynı durum Kozanda da ortaya çıkmıştı. Komisyon başında bulunan Fransızlar, Ermenileri haklı bularak, Türklere ait olan malları Ermenilere vermişti. Kadirlide ise Komisyonun başına Kadirli Müftüsü Osman Nuri Efendi getirilmiş, O da çok adil davranarak asılsız olan davaları Türkler lehine sonuçlandırmıştır
Çukurova Üniversitesi Öğretim Görevlisi Abdurrahman Kütük yazısında şöyle dile getirmiş:
Fransızlar, Kozanda olduğu gibi Kadirlide de Ermeni mallarının iadesi amacıyla Tesviye-i Mesalih Komisyonu kuruldu. Bu komisyon üyeleri Tevfik Coşkunun abisi Cafer Hoca, Hemite Köyünden Halil Efendi Oğlu Mehmet Efendi, Ermenilerden Karamanoğlu Büyük Panis, Çakal Oğlu Arakil seçildi. Komisyon Başkanlığına Müftü Osman Nuri Efendi getirildi. Osman Nuri Efendi, geniş yetkilerle, Kozanda Türkler aleyhine cereyan eden komisyon kararlarının aksine, adaletle bu işi takip etmiş, sonuçta Kozandaki gibi büyük haksızlıklara Kadirlide yer verilmemiştir. (sayfa 86)
Kadirlinin Çukurovada bağımsızlığını kendi imkânlarıyla elde eden ilk şehir olduğu belgelerle ve o dönemi yaşayan şahısların anılarından alıntılarla dile getiriliyor. Bu konuyu Çukurova Üniversitesi Öğretim Görevlisi Abdurrahman Kütük şöyle anlatıyor:
Kadirli, Adana Bölgesinde ilk kurtulan Türk toprağıdır. Adanadan yaklaşık iki yıl önce kurtulmuştur. Kadirli, bir yıldan az bir süre işgal görmüştür. Bu bakımdan Türkiyede ilk kurtulan, en az işgale uğrayan şehirlerimizin başında gelmektedir.
Kadirli, büyük çatışmalar yapmadan etkili bir teşkilat ve propaganda ile kurtulmuş bir bölgedir. Bu bakımdan üzerinde durulması gereken bir konudur. Çünkü psikolojik harp taktiği, direk bir çatışma meydana gelmeden çok güçlü bir devlet ve orduya karşı başarıyla uygulanmış, hiçbir kayıp vermeden koca bir kaza merkezi düşmandan temizlenmiştir. (Sayfa 94)
Kadirlinin kurtulmasında en önemli isimlerin başında Aydınlıoğlu Tufan Bey geliyor. Kadirlili birkaç vatansever Atatürke kadar gidiyor. Kadirlinin durumunu izah ediyorlar. Atatürk de yanında bulunan asıl adı Osman Nuri olan bir yüzbaşıyı Aydınlıoğlu Tufan takma adıyla Çukurova Kuva-yı Milliye Komutan Yardımcısı olarak görevlendiriyor.
Tufan Bey veya halk arasında Tufan Paşa olarak bilinen Komutan, Andırına gelerek karargâh kuruyor. Burada teşkilatlanıyor. Halk arasında Yeşil Ordu, Andırından Kadirliye büyük bir güçle geliyor. propagandasıyla Kadirlideki Ermenileri ve Fransız askerlerini korkutarak Kozana kaçmalarını sağlıyor. Böylece Kadirli, işgalden kurtulan ilk şehir olarak diğer bölgelere moral kaynağı oluyor.
Eserde, Kadirlide Milli Mücadeleden sonra eşkıyaların ortaya çıktığı, hükümetin bunlar için Men-i Şekavet adında eşkıyalığa son vermek amacıyla bir yasa çıkardığı belirtiliyor. Bu yasa ile o dönemde ortaya çıkan eşkıyalar affedilince, Kadirlide eşkıyaların arttığı ve her anasına küsenin eline silahı alarak dağa çıktığı belirtiliyor.
Kadirlide eşkıyalık öyle bir hal alıyor ki halk bıkıyor ve çareyi İsmet İnönüye şikâyet etmekte buluyor. İsmet Paşaya o kadar çok şikâyet gidiyor ki, İsmet Paşa, Kadirliye Nazmi Sevgen adında bir Yüzbaşıyı görevlendirip bir bölük gönderiyor. Nazmi Sevgene büyük yetkiler veriyor.
İsmail Safa Vayısoğlunun hatıralarından alıntılarla bu olay şöyle anlatılıyor: İsmet Paşa, Kadirliden aldığı şikâyetlerden yıldığı için Nazmi Sevgen Beyin istediği bu salahiyetleri (yetkileri) veriyor. Adana ve civar vilayet valileri dahi Nazmi Beyin emrinde.(sayfa 134)
Tekerek Halil Efendi, Belediye Reisi Necati Ünal, Vayısoğlu Faik Üstün, Zihni Konaklının verdiği listedeki Coşkun taraftarı ağalar ve adamları da Cemil Bey tarafından tutuklanarak Kozana sevk ediliyor.
Bu arada, ağaları tutuklayan Nazmi Sevgende büyük yetki olduğu inancıyla 31 eşkıya da kendiliğinden teslim oluyor ve tutuklanarak Kozana sevk ediliyor.
1928den 1933e kadar eşkıya takibi dolayısıyla 16 jandarma şehit olmuştu. Bu yüzden Kozan Jandarma Komutanı Necati Beyin tertibi ile ağalar vasıtalarla Adanaya gönderiliyor. Eşkıyalar da Çörtül Hacı Velinin ısrarına rağmen yaya ve birbirlerine bağlı olarak gönderiliyor.
Tırmılhöyükte isirahat emri veriliyor. Orada kurşuna diziliyorlar. Oraya da gelişigüzel gömülüyorlar. (Sayfa 134)
Kadirli Bohçası Kadirli hakkında çok geniş konulara değinen, belgesel özellik taşıyan bir kitap. Şehrin tarihi gelişiminden tutun, geleneklerinden, göreneklerinden, sanatçılarında, tarihi mekanlarından, türkülerinden, şiirlerinden belgelerle örnekler veren bir eser.
Kadirli, adeta bir sanatçı yetiştiren bir şehir. Yazarı, şairi, sinema sanatçısı, tiyatro sanatçısı, ses sanatçısı gibi birçok sanatçıyı bağrından çıkarmış.
Bunların içinde en önemlisi Dünyaca ünlü yazar olan Yaşar Kemal. Yaşar Kemalin yanısıra Aşık Halil Karabulut, Abdulvahap Kocaman, Aşık Kul Hüseyin, Behice Batur, Aşık Feymani (Osman Taşkaya) gibi sanatçılar sadece Kadirlinin değil, tüm Türkiyeye mal olmuş ve Tüm Türkiyenin tanıdığı sanatçılar olmuştur.
Eserde bu sanatçılara ve onların eserlerine de yer veriliyor. Tüm Türkiyenin bildiği zevkle okuduğu veya dinlediği gerek roman olsun, gerek şiir veya türkü olsun hikâyelerine kadar anlatılıyor. Diyebilirim ki bu kitabı okudukça bu konularda bilgilerim o kadar zenginleşti. Birçok şeyi bilmediğimi gördüm. Ve okudukça hayretler içinde kaldım.
Yazar İrfan Can, geniş bir şekilde Yaşar Kemale ve onun birkaç eserine yer vermiş.
Mesela İnce Memed adlı eserini ele almış. Bu romanda Kadirlide o zamanlar son derece yaygın olan eşkıyalığı anlatmış. Öyle ki İnce Memed romanı sadece Türkiyede değil, tüm Dünyada okunan ve tanınan bir roman olmuştur. Artık Dünya klasikleri arasında yerini almıştır.
Yazar, İnce Memed adlı eşkıyanın Kadirlide Safiye Mehmet adında bir eşkıyanın olduğunu ve Yaşar Kemalin bu kişinin adını değiştirerek romanda İnce Memed olarak yazdığını anlatıyor. Ve Kadirlide de bu görüşün hemen hemen herkes tarafından kabul edildiğini ve böyle bilindiğini söylüyor.
Burada araya girmem gerekirse, Annem ve Rahmetli babam Yaşar Kemali çok iyi tanıyorlar. Çünkü geçmişte birlikte yaşamışlar. Hatta uzaktan akrabalık bile var. Yaşar Kemalin kardeşi olan Recep, annemin ablasının kızıyla evlidir.
Teyzemin büyük kızı olan Fatma Abla aile içinde Kürt Recep diye anılan ve Yaşar Kemalin kardeşi olan Recep ile evlidir.
Annem, babam ve teyzem Yaşar Kemale hep Kör Kemal derlerdi. Her konusu açıldığında Bizim Kör Kemal derlerdi.
Babam da hep Bizim gençlik yıllarımızda Safiye Mehmet diye bir eşkıya vardı. Yiğit, yağız bir delikanlıydı. Köy ağasına karşı geldi. Dağa kaçtı. Eşkıya oldu. O zamanlar Kadirlide çok eşkiya vardı. İşte Bizim Kör Kemal, bu eşkıyanın hayatını yazdı. Safiye Mehmetin çocukları hak istemesinler diye kitabının adını İnce Memed koydu diye anlatırdı.
Yaşar Kemal, yukarıda verilen iddiayı kesinlikle kabul etmemiştir. İnce Memedi tamamen kendi yarattığını ve hiç kimsenin hayatını örnek almadığını söylemiştir.
Bu konudan önce Yaşar Kemal birçok beyanatında kendisinin kürt olduğunu söylemiştir. Ama Kadirli Bohçası adlı kitapta, akrabalarının bunu kabul etmediğini ve kendilerinin Türk olduğunu söylemektedirler.
Bir akrabası olan Hasan Yücel şöyle demektedir: Dedemin adı Hasan Ağadır. Yaşar Kemalin kitabında Peri kızına aşık olan Hüseyin Beyin oğlu Mehmet Beyin oğludur.
Köyün adı Ernis. Şimdiki adı Ünseli. Aşiretin ismi Liva. Livanın yöneticisi oldukları için bu ismi almışlar.
Ailenin Erciş havalisinde kalanlarına Tounlar da denir. Oğuz Han torunları oldukları için böyle söylenmiştir. (sayfa 286.)
Hasan Yücel anlatıyor: Yaşar Kemal, 1985 yılında Kadirliye gelmişti. Kemal amcaya sordum: Anan kürt değil, baban kürt değil. Şimdi bu nereden çıktı? dedim.
O da cevap olarak bana Dünya bizi böyle tanıdı. Şimdi kendimizin ne olduğunu söylesek, Dünya bizi taşa tutar dedi.
Biz, kendimize hiçbir zaman Biz kürtüz demedik. Kadirlide bize kürt dediler. (sayfa 288)
Kadirlideki iddiaya göre Yaşar Kemal, İnce Memedin ilhamını, Remzi Özdemirden ve yaşlılardan dinleyerek almış ve romanını yazmış. Buna bağlı olara İnce Memed romanını annemin köyü olan Binboğa ve Dikirli Köyünde yazmış.
Dikirli Köyü de Rahmetli Teyzemin yaşadığı köydür. Köylüler tarafından Koda Fadıma namıyla anılan teyzem Fatma Kara evlendikten sonra bu köye yerleşir ve burada yaşamaya başlar. En büyük kızı da bu köyde Yaşar Kemalin kardeşi Rahmetli Recep ile evlenir.
İleriki yıllarda teyzemin kızı da Yaşar Kemalin İnce Memed adlı romanını bahçede bulunan bir ağacın gölgesinde yazdığını anlatır. Ağacın gölgesine bir masa kurduğunu, masaya bir daktilo koyduğunu ve bununla romanı yazdığını anlatır. Kendisinin de çay, ayran, soğuk su gibi içecekler verdiğini belirtir.
Eserde, Tarihçi Cezmi Yurtsever şöyle anlatmaktadır: Yaşar Kemal, Remzi Beyin anlattıklarını Binboğa Köyünde not alır. Remzinin mücadelesini İnce Memed romanına konu eder. Kadirli halkının Safiye Mehmet olarak bildiği eşkıya, Yaşar Kemalin destanlaştırılan halk kahramanı İnce Memeddir. Romandaki İnce Memed ise Remzi Beyin anlattığı bilgiler üzerine hayallerde yaratılan bir eşkıyadır. (sayf 325)
Yaşar Kemal, tüm bu iddiaları yalanlayarak şöyle diyor: Roman, hayal gücüyle yazılır. Ben de öyle yaptım. Anlatılanlar doğru değil. Bunlar roman nedir bilmiyor.
İnce Memedi yazmadan önce, ya da sonra, yaşayan ya da yaşamış İnce Memed adında hiç kimse yok. Değil Çukurovada, Toroslarda ben hiçbir İnce Memed bilmiyorum. İnce Memed adı benim bu romanı yazmamla ortaya çıktı. (sayfa 333)
Yıllar önce Kadirlide Elmacık adlı bir yaylada bir Ağa misafiri olmuştum. Sonradan rahmetli olan Ahmet Kastal Ağanın misafiri idim.
Ahmet Kastal Ağa, çok misafirperver biriydi. Yaylada bize yer göstermiş ve bir ay kadar bizi orada misafir etmişti. Hemen hemen her gün görüşürdük. Sohbetlerimiz çok derin olurdu. Çoğu kez edebi sohbetlerde bulunurduk.
Edebi sohbetler diyorum. Çünkü Kastal Ağa gerçekten çok okuyan biri idi. Yaylada geniş bir kütüphanesi vardı. Akşamları ne zaman çayını içmeye gittiysem mutlaka kitap okurken bulurdum. Karacaoğlan, Yunus Emre, Dadaloğlu gibi şairleri okurdu. Türk ve Dünya Klasikleri diyebileceğimiz romanları okurdu. Doğrusu geniş bir bilgisi vardı. Okuduğu kitaplar üzerine sohbetler ederdik. Okuduğu şiirleri bana da okurdu. İlginç bulduğu söylemleri anlatırdı.
Bir defasında da İnce Memedi konuştuk. Yaşar Kemali çok iyi biliyor ve çok iyi tanıyordu. Ona burada Kör Kemal derlerdi. Ortaokul sıralarında yazmaya başlamıştı. Bir ara Kadirli Mahkemesinin önünde arzuhalcilik yapıyordu. Geçimini öyle sağlıyordu. Küçükken, bir Kurban Bayramında koyun kesilirken, bıçak gözüne değmiş. Bir gözü arızalanmıştı. Bu nedenle adı Kör Kemal kalmıştı. Bir gün kominist kitapları okuyor diye polis evine baskın yapmış. Tutuklayıp hapse attılar. Kadirlide bu duyulunca halk ayaklandı. Hapishaneyi bastılar. O dönemin kaymakamı da onu o gece Kozana kaçırmış. Öyle dediler. Sonra halk yatıştı. Tabii Yaşar Kemal, ondan sonra buralardan gitti. İstanbula yerleşti. Bir gavur avrad ile evlenmiş dediler. Hiç çocuğu da olmamış.
Yaşar Kemal, İnce Memedi burada senin anneyin köyünde yazdı. Annen baban onu çok iyi bilirler. Bizim buralarda Safiye Mehmet diye bir eşkıya vardı. Onun hayatını yazdı. Meşhur oldu. Safiye Memed de yani Romandaki İnce Memed de bu yaylada öldürüldü. Duyduk ki, Safiye Memedi vurmuşlar. Yaralanmış. O da kaçarak bu yaylaya gelmiş. Az ilerde bir değirmen var. Onun yanında bir eve gelmiş. Ev boş. Kimse yok. Evde uyuyup kalmış. Takatsiz. Sonra bir çoban gelmiş. Bakmış ki Safiye Mehmet, yaralı, kıpırdamadan yatıyor. Elinde gümüşten yapılmış bir tüfek var. Çoban, Bunu öldüreyim de tüfeği alayım demiş. Sessizce içeri girip Safiye Mehmeti bıçağı ile öldürmüş. Tüfeği alıp kaçmış
Artık doğru olan hangisi bilemiyorum. Kadirli halkına göre İnce Memed, Binboğa Köyünde yaşayan ve sonra dağa çıkıp eşkıya olan Safiye Mehmet adlı biri, Yaşar Kemale göre ise kendisinin yarattığı hayal ürünü bir roman kahramanı.
Her ne olursa olsun, Çukurova gibi bir yerden böylesine yiğitlik timsali bir kahraman yaratılmış ve bu kahraman adeta tüm Dünyaya mal edilmiş. Bu da Kadirlinin gururu olmuştur.
Kadirli, sadece yazarlarıyla değil şair ve ozanları ile de ünlü bir şehir olmuştur.
Aşık Hüseyinin Acem Kızı adlı türküsü, Rahmetli Üstat Neşet Ertaş tarafından tüm Türkiyede ünlü olmuştur. Yine Ya beni de götür, ya sen de gitme türküsü Kadirlinin bağrından çıkan Aşık Hüseyinin bir türküsüdür.
Aşık Halil Karabulut, Abdulvahap Kocaman, Aşık Feymani gibi şairler Kadirlinin yetiştirdiği ünlü aşık ve ozanlardır.
Hatta kitaba göre ünlü Halk Şairi Karacaoğlanda Kadirlidendir. Onun da Kadirlinin Binboğa köyünden olduğu iddia edilir.
Kitapta hikayelerle ve başından geçen ilginç olaylarla Karacaoğlan yer almaktadır.
Kadirli Bohçası, tüm sanatçıları ve onların hayat hikayelerini ve serlerinden örnekler vermektedir.
Her Kadirlilinin zevkle okuyacağı ve baş ucu kitabı etmesi gereken bir kitap diye düşünüyorum.
Kitabın yazarı Rahmetli İrfan Can hocamızı bir kez daha rahmetle anıyorum. Bu esere emek veren herkesi kutluyorum.
Mutlaka okumanızı salık veriyorum

Başa Dön