Bir kenti
şafağın alacakaranlığında
terkedip gidişler gibisin
arkandan savrulan
sarı hüzün yapraklarıyla...
bu kenti sen yıktın
bu depremleri sen yolladın
öksüz çocukluğuma
-ki Freud için sadece bir istatistiktim (0-6 yaş grubu)
o kentin korkunç uğultusunda yitirdim sesimi
yanıbaşımdaydın
aramızda şiirler
ve en hüzzam aşk şarkıları..
duymadın...
bir kenti şafağın alacakaranlığında bırakıp
gittin
ve
puslu bir griliğin çöktüğü
lodosla bulutların ansızın dağıldığı
o muazzam değişkenliğinde
bir kent nasıl çöker üstüme
bakmadın.
gittin...
kalsaydın sana bir çocuk anlatırdım oysa
metrekareye yüzlerce hüzün düşüren
kayıp ve ağlamaklı...
yalnızlık yazılı isminin yanına
kalsaydın
sana bir düş anlatırdım
çıldırtan bir sususuzlukta vaha olurken umut
deniz kızlarına olan düşsel bir aşk
ve sana yağmurlar anlatırdım
oysa benzemezdi sana yağmurlar...
ama gittiysen eğer
neden bu kente her gece
yağmur yağardı.
Şİmdi bu kenti adın için bağışlıyorum
bazen kelimelere sığmaz anlatacakların
en sevdiğine bile kekeme kalırsın
ve şimdi bu kenti adın için bağışlıyorum...!