Dairede oturursun, dört duvar içinde oturursun ve rüzgârın kapıları nasıl zorladığını dinlersin, ve sadece kapı kapanmadığı için buna kulak verirsin.
Hep birinin geleceğine inanırsın, derken akşam olur ve ziyaret saati geçer.
Sanki devasa bir top odanın içine gelecek gibi, hep perdenin bombe yaptığına bakarsın.
Çiçekler vazolarda büyük demetler halinde, sanki çalı demeti gibi durur, güzel ve karışık, sanki yaşam gibi.
Ve insanın bu yaşam için verdiği uğraş.
Dünden halının üstünde kalmış şişelerin üstünden atlarsın. Sandığın kapağı ardına kadar açıktır, içinde elbiseler sanki bir çukurda gibi durur. Öyle boş, sanki ait oldukları kişi de yoktur.
Parktaki köpekler için, Kasımdaki yaz bahçelerinde gecikmiş düğünler için sonbahar, ödünç alınmış para ve ateş kırmızısı büyük çiçekler ve zeytinlere sokulmuş kürdanlarla.
Etraf ödünç alınmış arabalar içinde gelinlerle dolu, şehir ekose şapkalı fotoğrafçılarla dolu. Gelinlerin elbiseleri arkasında film kopuyor.
Mavi gözlü, yüzü kırışmış kız, sabah sabah bu kadar asfaltı yürüyüp nereye gidiyorsun? Yıllarca kara parkı geçip.
Yaz geliyor dediğinde, yazı düşünmedin. Ve şimdi niye yazdan söz ediyorsun, sanki bu şehir taştan değilmiş de, birer yaprağı soluyormuş gibi.
Arkadaşlarının saçlarına gölge düşmüş ve senin nasıl hüzünlendiğine bakıyorlar, ve buna alışıp, bununla yetiniyorlar. Sen busun. Şayet neden söz edildiği önemsizse, kaybetmek söz konusuysa, ne yapılabilir ki. Şarap kadehlerindeki korku korkuya çareyse ve şişe hep boşalıyorsa, bunun çaresi daha ne olabilir ki.
Şayet kahkahayla gülüyor, gülmekten katılıyor, gülmekten ölüyorlarsa, buna ne çare olabilir k? Ve biz daha henüz genciz.
Ve bir diktatör daha devrildi, ve Mafya birini daha katletti, ve bir terörist İtalya’da ölmek üzere.
Sen korkuna çare olsun diye içemezsin kız. Bu kadehten bir yudumcuk alıyorsun, yaşamı olmayan, pılı pırtıya sığmayan tüm kadınlar gibi. Kendi pılı pırtılarına bile.
Başına daha kötüsü gelecek, kız, diyorlar arkadaşların.
Gözlerinin feri kaçmış. Tadın kaçmış ve körelmiş duygun. Yazık sana, kız, yazık.
*) Herta Müller: Niederungen [Çukurlar], Reinbek bei Hamburg 1993, s. 140-141. (= rororo Bd. 13360)
Kara Park
Herta Müller'in kısa bir öyküsü.