Toprağın acıyan göğsü
Tahta tekerleklerin izinde
Büyüyor sancısı
Bir masal böyle başlar demişti derviş
Sarı çiğdemlerin rüzgarla oynaştığı yerde
Beklediler kervanı
Günbatımında kanlanan toprak
Günbatısına sabırsız
Dağlardan yuvarlanan obalar
Taradı kuzey rüzgarını
Sırlı surların burçları
Kekik tepelerin dilinden konuşuyordu
Kaftanımla üzerini örttüğüm dilenci
Haydi! Koşsana düş!
Bu topraklar senin
Bekleme artık,
Portakal ağaçlarında açacak güneşleri
Geçmiş mevsimleri yüklenmiş patikalar
İlk kez mi görmüştü esrik aşıkları
Yüzüme yaslanan ırmak
Kaç zaman dinlendirir ki
Tahta tekerleklerin sızısını
Ormana saklanmış bulutlar
Her aralanışında bab-ı efsun
Her adımda akan sonsuz ışık
Döndükçe tahta tekerlekler
Uzak cephelerden savaşçılar
Karşıladı toz harmanı gölgemi
Kılıçlarından daha keskindi
Zırhlarını yalayan güneş
Bölüştük doksan aydoğumundan kalan
Yorgunluk ganimetimi
Zaman iplikti elinde
Eğirdikçe yaşlı kadın
Savruldu yola ilmekler
Bozkır elleri
Uzanırken suya
Düğümlendi toprak
Denizi gördü
Sustu tahta tekerlekler
Ezdikçe taşları
Yavaşladı
Ve durdu
Taşlar
Şimdi
Asırları
Taşlar....