-Sen mi yaptın?
-Evet. Ben.
Göğsü kek gibi kabarıyordu. Ondan aldıklarını buna satmıştı. Bir tek kendisi biliyordu. Öyle olması gerekiyordu. Açıklar vermek istemiyordu. O nedenle de daldan dala atlayıp durmaya çalışan kuş gibiydi. Göze gelmek değil, gözüne girmek istiyordu. Bu durum kendisi için çok önemliydi.
-İnanmıyorum. Harikasın.
-İnan. Öyleyim.
Dünyanın sekizinci harikası olduğuna inanıyordu. İnandırıyordu. Gözleriyle gördüğüne inanıp inandırmakta zorluk çekmiyordu. Kendisine göre önemli olanda buydu. Zamanlama da hatasız davrandı. Ortaya çıkmak için çok can atıyordu. Çıktı.
-Sen yapmadın değil mi?
-Yok. İşim olmaz.
İçten içe gülüyordu. Yapacağını yapmıştı. Ondan başkası yalandı. Oysa kendisi de yalandı. Dar olan yerlerdeydi. Genişlik bulunca at koşturmaya başladı. Gözü ondan başkasını görmüyordu. O gözlerinin görmediği gerçeklerse, panayır yerlerinde ki coşkuydu. Çalan çalıyor, oynayan ise oynuyordu.
-Ya sen bir tanesin.
-Evet.
Bu kadar basitti.
Yıllar yılları kovaladı. Sahte sevgiler yaşandı. Yalan rüzgârları esip durdu.
Nereden geldiğini göremediği bir ses duydu.
-Hesap ver
Dayıyım. Ama yeğenlerimin.