Kırk'a vurmuş bir serüven.
Günümü benden çalanın,
İbretlik hatırası olsun;
Zaman usulca akıyor, geriden.
Tersten bile okusan,
Bedduadır; dedi çolak sevdam.
Yaşamak, uzak bir ikindi sonrası;
Senin ah'ın benim tek duam.
Kadere razıydım, kedere teslim.
Ziyansı dilberlerle oynaştım,
Zil takıp da parmaklarına;
Kıvrakça şakırdattım.
Mahşer günü hesabım zor,
Her ah'ınla, ölmeden Sırat'tayım...
Olmazlara meyilliydim,
Gönlümde pranga, zincir.
Dört Mevsim açamayan Gül'ü,
Kırk yıllık toprağıma diktim;
Şimdi her dalı süt damlatan incir.
Kutsanmış bir düş aradım hep.
Asice değil yara izlerim,
Edep ile dizginlenmiş olmalı;
Kırk yılda bir görülen
Kırk kez tövbe çözdüren,
Kırk yara !
Kırk'ı da kırk yerinden yamalı.
Meğer, bana da uğramış edep.
Evvelim zaten yitikti,
Ahirimi Mehdi gibi bekledim.
Mevsimin beşini
Günün sekizini
Saatin yirmibeşini;
Her an'ı birbirine ekledim.
Sağır günlerin sonunda
Saatlerin yorgunuyum.
Bir akrep kıskacında,
Gecem dilsiz şahidim;
Suların en durgunuyum.
Yelkovan kamçıladı da,
Gönülden sürgün oldum.
Pazartesinden çarşambaya,
Çarşambadan pazartesine;
Sırlandım da nihayet,
Düğümlendim zamanda.
Şimdi isimsiz denizlerde
Yüzdürüp duruyorum hayatı.
Sandalı ben,
Yelkeni ben,
Rüzgarı ben;
Bil ki, dümeni sadece sen.
Nasıl savrulduğumu bir bilsen..!!
// Yusef Masadow //