Kuran, insanlık için bir rehber olarak gönderilmiş; toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel sorunlara çözümler sunmuş bir kitaptır. Ancak tarihsel süreç içerisinde, bazı gelenekçi yaklaşımlar, Kuranın esas mesajlarını göz ardı ederek din adına farklı bir yol benimsemişlerdir.
Kuran, bir devrim niteliğinde, Mekke müşrik oligarşisinin kurduğu sömürü düzenine savaş açmıştır. Kadınlara eğitim, miras ve boşanma gibi birçok hak tanımış; kölelik sistemini aşamalı olarak kaldırmıştır. Bu düzen, Mekke aristokrasisinin ekonomik yapısını derinden sarsmıştır:
> "Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Ve sizi milletlere ve kabilelere ayırdık ki tanışasınız. Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır." (Hucurat 13)
Bu ayet, insanları ırk, cinsiyet ve sınıf temelinde ayrıştıran zihniyetlere karşı bir meydan okumadır. Kuran, adaletin tesis edilmesi için sınıflar arası ekonomik ve sosyal eşitliği vurgular:
> "Servet, içinizden yalnızca zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın." (Haşr 7)
Kuranın ekonomik düzen önerileri, faiz ve sermaye birikimine dayalı kapitalist sistemi reddeder. Bunun yerine infak, zekât ve sadaka gibi uygulamalarla, zenginle fakir arasındaki uçurumu kapatmayı amaçlar:
> "Faiz yiyenler, şeytan çarpmış kimsenin kalkışı gibi kalkarlar. Çünkü onlar, alışveriş de faiz gibidir demişlerdir. Oysa Allah alışverişi helal, faizi ise haram kılmıştır." (Bakara 275)
Günümüzde bazı gelenekçi çevreler, Kuranın temel mesajlarını göz ardı ederek, toplumun gerçek sorunlarından kopuk bir dini anlayış geliştirmiştir. Onların öncelikleri; sakalın boyu, sarığın rengi, camiye hangi ayakla girileceği gibi konulara odaklanırken, Kuranın esas meseleleri geri plana itilmiştir. Oysa Kuranın asıl amacı, bireyin haklarını korumak ve toplumsal adaleti sağlamaktır:
> "Ve elçi dedi ki: 'Rabbim, gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terk edilmiş olarak bıraktılar.' " (Furkan 30)
Gelenekçi anlayış, Kuranın insan onurunu yüceltme gayesini yerine hurafelere dayalı uygulamalara indirgemiştir. Uydurulmuş hadisler ve tasavvufî menkıbeler dinin özünden sapmasına neden olduğu görülmektedir. Kurana dayalı bir fikrî mücadele yerine, yüzeysel konulara odaklanılması, dinin toplumsal problemlere çözüm üretme potansiyelini köreltmiştir.
Kuran, yalnızca geçmiş dönemler için değil, her çağın sorunlarına çözümler sunabilecek bir kitaptır. Bugünün dünyasında da faiz, gelir adaletsizliği, işçi hakları ve bireyin fikir özgürlüğü gibi konular, Kuranın vurguladığı meseleler arasında yer alır:
> "Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder; hayâsızlığı, fenalığı ve azgınlığı yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." (Nahl 90)
Kapitalist sistemin bireyler üzerindeki baskısı ve toplumsal eşitsizlik, Kuranın ekonomik adalet ilkelerinin önemini bir kez daha gözler önüne sermektedir. Günümüzde de toplumlar, Kuranın önerdiği ekonomik düzeni dikkate alarak daha adil bir toplum inşa edebilirler.
Kuranın temel mesajı, insanları maddi ve manevi sömürüden kurtarmak, adalet, eşitlik ve özgürlük temelinde bir toplum inşa etmektir. Ancak gelenekçi yaklaşımlar, Kuranın bu evrensel mesajını göz ardı ederek, yüzeysel ve faydasız meselelere odaklanmaktadır.
Kuranın rehberliğine geri dönmek, bireyin ve toplumun hak ettiği özgürlük ve adaleti tesis etmenin yoludur. Aksi takdirde, hurafelerin gölgesinde kalan bir dini anlayış, insanlığı karanlıkta bırakmaya devam edecektir.
> "Onlardan bir kısmı ümmidir. Kitabı bilmezler; (bildikleri) bir sürü asılsız şeylerden başkası değildir ve yalnızca zannederler." (Bakara 78)
Kuranın Rehberliği ve Gelenekçi Yaklaşım: Toplumsal Adaletten Sapmalar
Kuran, insanlık için bir rehber olarak gönderilmiş; toplumsal, ekonomik, siyasal ve kültürel sorunlara çözümler sunmuş bir kitaptır. Ancak tarihsel süreç içerisinde, bazı gelenekçi yaklaşımlar, Kuranın esas mesajlarını göz ardı ederek din adına farklı bir yol benimsemişlerdir.