Öğrencilik yıllarımda yapmayı çok arzu edip de bir türlü yapamadığım şeylerin en başında, kürsüye çıkıp şiir okumak geliyordu. Zaten şiiri çok seviyordum. Beğendiğim her şiiri ezberlemeye çalışıyordum. İnsanların sıkıldığında veya neşelendiğinde şarkı mırıldandığı gibi Milli Bayramlarda kürsüye çıkıp şiir okumak, bana göre dünyalara bedeldi. Bu bana öyle güzel,öyle onurlu bir etkinlik olarak gelirdi ki; kürsüye çıkıp şiir okumak için ne isteseler vermeye hazırdım. Alacaktım elime mikrofonu; yüzlerce insanın karşısında bağıra bağıra ,coşkuyla şiir okuyacaktım. Herkes susup beni dinleyecekti. Şiir bitince, ben de ezberlediğim şiirleri okuyordum. de elleri patlarcasına beni alkışlayacaktı insanlar. Daha sonraki günlerde beni sokakta gördüklerinde ,”Aaa!Törende güzel şiir okuyan kıza bakın.” diyeceklerdi.(!) Düşlediğim bu hayal, hiçbir zaman gerçekleşmedi. Bu hayalimin gerçekleşmesini beklerken, bir de baktım ki, öğrencilik yıllarım bitivermiş.
Milli bayramlardan önce öğretmenimiz “ Bayrama şiir hazırlayın. En güzel kim okursa, törende o okuyacak şiiri.”derdi. Hemen başlardım şiir aramaya. Bir şiir seçerdim. Bana göre en güzel şiir benimkiydi. Bu defa öğretmen mutlaka beni seçmeliydi. Şiire günlerce çalışırdım. Evin içinde bağıra bağıra okurdum. Ellerimle şiirin sözlerine uygun hareketler yapardım. Saç fırçasını elime alır ,onu mikrofon gibi tutardım. Defalarca okurdum da okurdum .
O günlerde ezberlediğim şiirlerin birçoğu halâ ezberimde. Onları unutmama imkân yok. Hele Arif Nihat Asya’nın “Ey mavi göklerin kırmızı ve beyaz süsü! / Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü.” diye başlayan “Bayrak” şiiri var ya; her okuyuşumda tüylerim diken diken oluyordu. Şiiri okurken savaş sahneleri canlanıyordu gözümde. Kurtuluş Savaşını hayal ediyordum. Atalarımız ellerinde Türk Bayrağı ile düşmanın üzerine kahramanca atılıyorlardı. Düşmanın hepsini yere seriyorlardı. Bazı düşman askerleri de kaçarak ,zor kurtarıyorlardı canlarını. İşte bu düşünceler arasında okurdum şiirimi. Ve öylesine beğenirdim ki okuyuşumu;” Bu defa öğretmen mutlaka beni seçer” diye hayale kapılırdım. Ben okurken tören alanındaki konukların beni beğeniyle dinlediklerini hayal ederdim. Beni uzun uzun alkışladıklarını duyar gibi olurdum.
Törende şiir okuyacak öğrencinin seçileceği zaman,sınıfımızdan benim gibi şiir hazırlayanlar dizilirdik tahtaya. Sırayla şiirlerimizi okurduk. Öğretmenimiz en güzel okuyanı seçerdi. Arkadaşlarımdan hiç birinin okuyuşunu beğenmezdim.(!) Her defasında “beni seçecek” diye umutlanır, seçilemeyince de “bir sonraki bayrama” diye umutlarımı ertelerdim. Ve bu umudumdan asla vazgeçmezdim. Ve neden seçilmediğimi anlayamazdım. Herkesten güzel okuyan bendim.(!)....Ne yazık ki, öğrencilik hayatımda bir kere bile şiir okuma sevincini yaşayamadım. Şiiri çok seviyordum. Ezbere bildiğim çok şiir vardı. Hatta ortaokul yıllarımda şiir yazmaya da başlamıştım. Ama bunların hiç biri işe yaramıyordu. Öğretmenim neden hep başkalarını seçiyordu? Bir defacık da ben okusam n’olurdu sanki. Hele aynı kişinin birkaç törende şiir okumasını kabullenemiyordum. Keşke daha çok öğrencinin şiir okumasına izin verselerdi. Belki o zaman ben de okuyabilirdim.
Bir de şu vardı: Törende bazı büyükler konuşma yaparlardı. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramında büyüklerin konuşmasına ne gerek vardı? Çocuk bayramında, konuşmaları da çocuklar yapmalıydı. Bıraksalardı bize, biz konuşma yapsaydık. Hem o büyüklerin konuşmalarından hiçbir şey anlamıyordum. Eğer ben yetişkin ve müdür gibi falan biri olsaydım; isteyen her öğrenciye şiir okuturdum. Konuşmaları da çocuklara yaptırırdım. Acaba bunu büyüklerimiz düşünemiyorlar mıydı?
İlkokul öğretmenimiz çok sevecen, çok demokrat biriydi: Necati Calayır. Asla öğrenci ayırımı yapmazdı. Onu çok severdim. Hiç birimize bir kez bile kötü söz sarfetmemişti. Bir arkadaşımıza bile bir defacık tokat attığını hatırlamıyorum. Herkes öğretmeninden korkardı. Bizim sınıf, korkmazdık öğretmenden. Öğretmen umacı mıydı?Niye korkacaktık ki? Korkmazdık, ama onu çok severdik...
Kısacası sevgi dolu, yapıcı bir öğretmendi. Velhasıl bu kadar duyarlı olan öğretmenim,eğer benim şiir okumayı böyle ölesiye istediğimi bilseydi, ne yapar eder bir defacık olsun bir törende bana şiir okuturdu. Peki, ya ortaokuldaki öğretmenlerim? Niye onlar da hiç şiir okutmadılar bana törenlerde? Belki de ben, güzel şiir okuyamıyordum da,güzel okuduğumu zannediyordum. Güzel okuyamazsam okuyamayayım. Olsun. Sanki törenlerde okuyanlar çok mu güzel okuyorlardı? Ben de, törende şiir okuyanların okuyuşunu hiç beğenmiyordum.(!)Galiba onları kıskanıyordum. Hiç biri benden daha güzel okuyamıyordu.(!) Bunda bir yanlışlık vardı. Ama kimdeydi, bilmiyordum.
Şimdi törenlerde şiir okuyan öğrencileri can kulağıyla dinlerim. Şiirin bitiminde onları uzun uzun alkışlarım. Bu çocukların topluluk karşısında şiir okumaktan ne kadar mutlu olduklarını bilirim çünkü. Onları dinlerken çocukluğuma dönerim. Şiir okuyan çocuklarda kendimi görürüm. O yıllarda törende şiir okuyacak öğrenci seçilmem için gösterdiğim çabayı hatırlarım içim burkularak....( Öğretmenlik yıllarımda, defalarca kürsüye çıkıp, şiirler okudum, konuşmalar yaptım. Bana verilen bir görevdi bu. Ama ben bunu öğrencilik yıllarımda yapmak istemiştim. Şimdi bana ; “Öğrencilik yıllarınıza geri dönseniz, ne yapmak istersiniz?” diye sorsalar, derhal; “Bir bayram töreninde şiir okumak isterim.” diye cevap veririm. Bu istek, benim içime işlemiş. Bundan vazgeçmem olası bile değil.)