Yürüyorum; elimde hava. Aklım gelecekle dolu. Adımlarım sonsuz…
‘Nasıl bir hız beni daha ölümsüz yapar?’ diye saçma bir soru geliyor, sonra da geçiyor, anlamıyorum bile…
Bir marketi geçiyorum, tam şimdi. ‘Hak Market’ yazıyor. ‘Hak Store’ yazmadığına gülüyorum…
Limon mu alacaktım da bu amaçsız sayıklamalara razı oluyorum? Evet, limon alacaktım. Aslında bu sayıklamalar çok da amaçsız değil. Yalnızlık alıcı, kafa karıştırıcı…
Limon kaç paradır ki?
Benim bir derdim vardı, hatırlayamadığım bir derdim vardı; unutmaya çalıştığım bir derdim zaten hep oldu…
Şu, o adam değil mi, evet, o… Gözler kaçmalı…
Neden hep böyle hızlı yürüyorum ki?
Bu numara kime?
Biletim yoktu, param zaten yoktu, küçüktüm, kimseden bilet isteyemezdim, kimse bilmemeliydi beni, numara yapmıştım, iki parmağımı bilet tutar gibi yapmıştım, şoför yakalamıştı, geç demişti… Kimseye söylemedim…
Annemi ağlatmıştım…
-Abi, bir çorba parası…
-Yok, yok, yürü git…
En iyisi bas üstüne, herkesin…
Limon, iki tane, yeter mi?