Mevlanayı Doğru Anlamak

Asırlardır yaşayan, yaşatılan büyük mutasavvıf üzerine sorulara cevaplar

yazı resimYZ

Sekiz asırdır söylenegelmiş, ruhları doyurmuş ve doyurmaya devam eden Mesnevi ve daha pek çok pırlanta eserin müellifi, sahibi Hz. Pir Mevlana hazretleri, tam bir Allah dostu ve gönül eri olmasına rağmen pek çok saldırıya maruz kalmış bir büyük değerimizdir. Öncelikle başta Mesnevi, eserlerinin sekiz asırdır okunması, ilgiyle karşılanması, insanların istifade etmesi araştırılması, özümlenmesi gereken muazzam bir durumdur, bunun kavranması şarttır.
Hz. Mevlana, kendisi hakkında vefatından sonra dedikodular çıkacağını, birçok konuda yanlış anlaşılacağını biliyordu ve: Benimle ilgili iddialara cevap vermeyin, ahirete bıraktım demiştir, yine de belli konulara ışık tutmuştur Mesnevisinde. Örneğin; Şems ile arasındaki dostluğu başka yerlere çekmeye çalışanlara sitem etmiş ve Beni nasıl yanlış anlar bir Müslüman, Yakup aleyhisselamın oğlu Yusuf aleyhisselama nasıl seslendiğini, hislerini bilmezler mi! der. Gerçekten de Şems ile Mevlana arasındaki aşkı herkes tıynetine, fıtratına göre anlar. Tasavvufun bir okyanus olduğunu, rehbersiz girmenin sakıncalarına değinen Hz. Pir, hak yolundan ayrılmamayı da önemle vurgular.
Öncelikle Mevlananın Moğol casusu olduğuna dair iddiaya değinelim: O dönemde Moğolların bir ajana ihtiyacı yok, savaş usulleri bilinir, üç kez elçi gönderirler, ne yapacaklarını, ne olacağını söylerler, teslim olunmadığı takdirde istilaya başvururlar Moğollar. Zaten güçlü ve organize durumdaki bir imparatorluğa karşı Selçuklular, bu seviyede değillerdi güç bakımından. Hatta Alaeddin Keykubadın elçisini kardeşim diye karşılayıp, aynı soydan saymaları, kardeşimin ülkesine girilmeyecek şeklinde Cengiz Hanın talimat vermesi Moğollar ile Selçukluların ilişkilerinin iyi olduğunu gösterir. Keykubadın vefatından sonra başta oğlu Gıyaseddin ve emirler hırsa kapılır, yanlış işlere girişirler. Mevlana ise bu yanlışlıklar karşısında ;Moğollarla kötü olunmaması, Cengiz Han ile yukarıda bahsettiğimiz sözleşmenin, sulhun sürmesini tavsiye eder.
O dönemde ticari faaliyetler oldukça iyiydi, tüccarların imtiyazı fazlaydı, güvenlikleri son derece önemliydi. İşte böyle huzurlu bir ortamda Selçuklu emirlerinden biri, Cengizin tüccarlarından beş yüzünü casus oldukları gerekçesiyle öldürtür. Cengiz bu duruma hem çok kızar, hem de Hadi birkaçı casustu, suçluydu, beş yüz tüccarı öldürmek nedir? düşüncesiyle on gün boyunca bir mağaraya kapanıp düşünür, nihayetinde Selçuklulara saldırır ve onları yener. Selçuklular, Cengizle çok güzel bir anlaşma yaparlar, buna göre Konya istila edilmeyecek, Selçuklular Moğollara vergi verecektir. Katılıkları ve gaddarlıklarıyla nam salmış Moğollarla böyle bir sonuç elde etmek büyük başarıdır. Bu başarıda büyük saygı ve ilgi gören Mevlananın etkisi büyüktür. Moğollar, Mevlananın adını İrandan duymuşlardır. Çünkü İran, daha doğrusu Araplar şiire, şairlere çok kıymet verirdi, Türklerden de böylesine büyük bir şairin çıkması duyan herkesi etkilemiştir. Moğol sultanlarından Gazi Noyan, Konyayı kuşattığında Mevlana ile görüşür, Hz. Pirin bir gazeliyle saatlerce ağlar hatta. Mevlana o dönem hem Diyanet başkanı, hem de şimdinin YÖK başkanı gibi görülür, kendisine saygı gösterilirdi, dahası Selçuklu sultanı arkasında namaz kılardı. İşte Mevlana sayesinde Konya, dönemin keşmekeşini savuşturur.
Hz. Pir hakkındaki suçlamalardan bir diğeri, onun eserlerinde Türklerden hiç bahsetmediği, Türkleri sevmediği, Türkçe yazmamasının da buna en büyük delil olduğunun iddia edilmesidir. Mevlananın dostu, can yoldaşı Şems-i Tebrizi, Azeri kökenli bir Türktür ve Hz. Mevlana her şiirinde Şemsi; Türküm diye sever. Türkler dobradır, nettir, her şeyi hesapsız kitapsız en saf şekilde ortaya dökerlerken, Acemler fesat ve kibirlidirler. Mevlana şiirlerinde Türkleri bu nedenle hem över, hem de kolay aldatılabilecekleri kaygısıyla eleştirir.
Türkçe yazmama mevzusuna gelecek olursak; O dönem Farsça çok hakim, gelişmiş bir dildi. Türklerin yazılı edebiyatları ise göçebe kimliklerinden dolayı pek gelişmemişti. Ayrıca henüz Müslüman olmamış geniş bir coğrafyada Türkçe bilinmiyordu. Edebi ifade kudretinde de Farsça oldukça etkili, gelişmiş ve önemsenen bir dildi. Fakat asli neden daha geniş kesimleri Müslümanlığa kazandırmaktı ki, bu seçim can yoldaşı Şems tarafından da önemsenmiş ve desteklenmiştir. Ayrıca Horasan erlerinin kökenlerini ön plana çıkarmamak gibi bir tarzları vardı, bu Mevlanada da, Yunusta da, Hacı Bektaşi Velide de böyledir. Sultan Alparslanı bir şiirinde övmesi, İstanbulun fethine işaret etmesi bunun sonucu olarak peygamberimizin övdüğü millet olduğumuz vurgusunu yapması, nihayetinde bir şiirinde: Dilim acemce söylüyorsa da aslım Türktür demesi bu suçlamalara en net cevaplar olacaktır.

Umuyorum ki bu konuda ifade etmeye çalıştığımız fikirler ikna edici olmuştur. Bu konuda güvenilir isimlerin takip edilmesi, eserlerinin okunması bize açılan dünyayı daha da aydınlatacaktır. Son olarak; Allah ayıpladığı, davranış, söz ve tutumlarını hoş görmediği insanı, Allah dostlarına iftira atmakla toplum içinde açığa çıkarır, diğer insanların da bunu anlamalarını sağlar. Bu yüzden kime muhalefet ettiğimize dikkat etmemizin, ağzımızdan çıkan kelamın nerelere varacağının iyi hesap edilmesinin sağlıklı bir eylem olduğunu düşünüyorum.

Yorumlar

Başa Dön