Nerdeyim?

Eskiden herkesten farklı görünmek için her şeyi yapardım, şimdi herkes gibi görünmek için her şeyi yaparım.

yazı resim

Nerdeyim? Başım dönüyor………. Kimse yok mu?……. Olamaz, burası bir hastane olmalı. Ama, ben nasıl geldim buraya, hiç bir şey anımsamıyorum, sadece belli belirsiz bi kaç hatıra. Küçüklüğümü hatırlıyorum, hayat dolu bi kız çocuğu. Bir çok kız arkadaşımın aksine ben super kahraman çizgi romanları okumayı çok seviyordum. Onlar gibi özel güçlere sahip olmak isterdim her zaman. En küçük ayrıntıların bile benim super gücüm olduğunu düşünmek hoşuma gidiyordu. Akşam yatağımda sol kulağımın üzerine yattığımda kalp atışlarımı dinleyebilmek bile kendimi özel hissettirirdi. Böyle şeyleri “Aaa, evet ben de yattığımda kalp atışlarımı dinlerim” cevabını duymaktan korktuğum için kimseye sormazdım. Hatta, benim yapabildiğim bazı küçük el oyunlarını yapabilen olursa büyük hayal kırıklığına uğrardım. Nasıl yapardı o hareketi, oysa ben özeldim, ben süperdim.

Evet, şimdi bazı şeyleri daha net hatırlıyorum, genç kızlığımı hatırlıyorum, özel olmak hala idealimdi, başkalarından farklı olmalıydım. Saçlarımı maviye boyattığımda babamla ettiğim kavgayı hatırlıyorum. Annemin mavi saçlarımı fırçayla tıpkı 5 yaşımda yaptığı gibi taradığını hatırlıyorum. Güzel annecim benim, nasılda üzerime titrerdi. Peki neden annemi mutlu hatırlayamıyorum. Annemi hiç gülerken hatırlayamıyorum. Sadece onun hıçkıra hıçkıra ağladığını ve bana sıkıca sarıldığını hatırlıyorum. Bana tek söylediği bunların hepsinin geçeceği ve her zaman yanımda olacağıydı. Peki neden şimdi burada değil. Saatlerce elimi tutar, saçlarımı okşar ve benim moralimi düzeltmeye çalıştığını hatırlıyorum. Zavallı annem, benim için kendini harap ederdi, iğrenç olmasına rağmen, erimiş yüzümü tüm şefkatiyle okşardı. Erimiş yüzüm, hayır hayır HAYIR, benim erimiş yüzüm. Canlı çıktığım o güne her gün lanet ettiğim o korkunç kazadan beri sadece annem yanımdaydı. Tanrım ne korkunç ironi, tek istediğim herkesten özel olmaktı, ama şimdi şu halime bak, burnum, kulaklarım, dudaklarım ve tek gözüm artık yok, derim ise onların yokluğundan utanırcasına boşlukları doldurmaya çalışmış. Eskiden herkesten farklı görünmek için her şeyi yapardım, şimdi herkes gibi görünmek için her şeyi yaparım. Beni bu hale getiren kaderime ve tanrıya her gün lanetler okuduğumu hatırlıyorum. Beni bu hale getiren kazadan sorumlu babama ağza almaktan şimdi bile utandığım küfürler ettiğimi hatırlıyorum. Ah baba, baba senden nefret ediyorum, yüzün bile gözümün önüne geldiğinde dişlerimin sıkmaktan ağrıdığını hissediyorum. Yüzümde kırdığın içki şişesi. Yüzümden akan kanla karışık alkolün tadı hala damağımda. Sonra seni durdurmaya çalışan annemi kenara iterken elinden fırlayan izmaritin saçımı alev içinde bıraktığı o an. Gözlerimin önüne bir perde gibi inen o alevler. Tanrım, yüzümü ilk kez gördüğüm anı hatırlıyorum, nefes alamıyordum, kalbim sanki atmıyor, atmak istemiyordu, beni sakinleştirmek için zorla yaptıkları iğnenin acısını bile hissetmiyordum, o yüz benim olamazdı, aradan aylar geçtiğinde bile aynadaki zavallının benim olduğuna inanamıyordum.

Hastanelerde geçirdiğim korkunç ayları hatırlamak istemezken, peki neden şimdi bu hastanedeyim tekrar. Ne işim var bu lanet yerde. Acaba normal bir kontrol için mi buradayım. Ama o zaman neden bilincim yavaş yavaş yerine geliyor. Ne oldu, ne yapıyorum burada? Yine babamı hatırlıyorum, beni ilk kez ziyarete geliyordu, aylardan sonra ilk kez. Kapının çaldığı an kalbimin aynada ilk kez yüzümü gördüğüm andaki kadar sıkıştığını hatırlıyorum. Baba, baba hangi yüzle karşıma çıkabildin? Hangi yüzle karşıma geçip özür dileme lafları edebiliyordu. O konuşuyordu ama ben onu duymuyordum. Tek algılayabildiğim babamın gözlüklerinden yansıyan görüntüm. Her fırsatta gözlerimi kaçırdığım görüntüm babamın gözlerinden bana yansıyordu. Sonra tek hatırladığım meyve bıçağından damlayan kan damlalarının yere çarptıklarında çıkardıkları patlamalar, kulaklarımı patlatan gürültüleriyle yere düşen kan damlaları, kendimi tekrar özel hissettiren kan damlaları. Bilmiyorum, belkide bir süper kahramana yakışır biçimde oradan kaçmak istediğim için pencereden kendimi dışarı bıraktım. Yüzümü yalayan rüzgar hissettiğim son şeydi, küçükken evimizin arkasındaki bayırdan aşağıya doğru koşarken hissettiklerimi anımsattıran son an. Belki de hayatın gözler önünden geçmesi böyle bir şeydir. Sonra bir anda kesilen sesler, yine sol kulağımın üstünde yatıyorum ama kalbimin sesini duyamıyorum, artık beni özel hissettiren şeyler de yok hayatımda. Şimdi her şey çok açık, çok net, yüzüm artık eskisi gibi güzel ve hemşirenin erimiş yüzüme son perdeyi çekmesinin vakti geldi.

Son sahne ve son perde…

Başa Dön