Hiç beklemediğim bir anda kapımı çalmıştı aşk.
Sonunun mutluluğa bağlanmayacağını,
ezgisinden anlamıştım aslında.
Evet zorla olmazdı sevgi.
Ama ben biliyorum,
onun tek amacı
ömrüme ortak olmaktı.
O gecede gözlerimde anlam bulmaya gelmişti zaten.
Hayatımı mahvetmek gibi bir kastı neden olsun ki?
Peki o, hiç mi mutlu olmamıştı?
Ya da neydi ki mutlu olmak?
Allah aşkına biri bana tarif etsin.
Bu kadar mı zor bir insanın o duyguyu
iliklerine kadar yaşaması.
Hayır hayır !
Belki de avucumuzun içindeki kelebekte saklıdır da,
biz görmek istemiyoruzdur.
Ama dün gece yakasından tuttum o yaramazı,
şöyle bir silkedim omzundan.
Ve annemin sol yanağında öptüm onu.
Babamın benimle gurur duyuşunda,
sevgilimin benden nefret etmesinde
tattım o duyguyu.
Peki, hiç şöyle düşündünüz mü?
Onunla birlikteyken yudumladığınız da
içinizi ısıtan o sıcak çay,
yalnız içildiğinde nasıl da ciğerini kavurur insanın.
Zamanın su gibi akıp geçtiği geceler
gün gelir mıh gibi karşında durur,
nefes bile alamazsın.
İşte bu duygudan nefret ediyorum,
sevgililerimin beni bıraktıktan sonra
soluğu hemen başka kollarda almasından da.
Yazmak için saatlerce düşündüğüm o saatlerden...
Ve en kötüsü de ne biliyor musunuz?
o'nun benden bu kadar nefret etmesine karşılık
hala deli gibi ona aşık kaldığım için
''kendimden nefret ediyorum''.
Şimdi beni dinleyin !
buraya öyle bir cümle yazarım ki,
beyniniz sizde kalır,
aklınız bende.
sizde kabul edin artık bunu,
gidişi beş para etmezdi.
En fazla iki şiir, bir kuru söz.
çünkü o sadece kalemimin ucunda kıvranmaya layık.
Belina ÖZBEK